GENEL BAKIŞ; İlkay Tuna; M.Sadık Aslankara’nın Tiyatro ve Belgesel Çalışmalarına Genel Bir Bakış

Sadık Aslankara’nın Tiyatro ve Belgesel Çalışmalarına Genel Bir Bakış
İlkay Tuna

Dünya tarihi, tiyatronun ilk kez MÖ 6. yüzyılda Antik Yunan’da ortaya çıktığını yazıyor. Oyuncu Thespis’le birlikte başlayan sözlü oyun geleneği gelişip, değişerek günümüze kadar geldi. Çeşitli dönemlerde küçümsendiği zamanlar yaşasa da tiyatro insanlık tarihinin sahnesinde hep var oldu.

Ülkemizde ise Tanzimat’a gelene kadar geleneksel tiyatro başlığı altında genellikle kukla, meddah, Karagöz, orta oyunu ve köy seyirlik oyunu gibi gösteri türleri yer alıyordu. Şarkı, dans ve söz oyunlarına dayanan geleneksel tiyatro, güldürü öğesi ön planda olan, genellikle sahnesiz ve doğmaca bir tiyatroydu. Bunlardan seyirlik köy oyunlarının kökeni, tarih öncesi bolluk törenlerine ve ilkel inançlara kadar uzanır. Tanzimat Dönemiyle birlikte atağa geçen tiyatro sanatı, toplumsal yaşamın yansıması olarak Batılı bir çizgiye geldi. 1860 yılında Şinasi tarafından yazılan, tek perdelik gülmece, Şair Evlenmesi’nin Türk Tiyatrosunun ilk sahnelenen eseri oluşu yine bu döneme denk düşer. İlk tiyatro topluluğunu kuran Güllü Agop’tan bu yana onu ayakta tutmaya, yaşatmaya çalışan özverili çocukları oldu tiyatronun… Tutkulu bir aşkla ona bağlanan, seven, yüreği sanatın ateşiyle yanan çocuklar…

İşte bunlardan biri de M. Sadık Aslankara’dır. İlk olarak 1964 yılında, henüz 16 yaşındayken sahne tozuyla tanışan Aslankara, sadece oynamakla kalmadı, skeçler, oyunlar yazmaya başladı. Arkadaşlarıyla Denizli’de kurduğu amatör tiyatro topluluğuyla çalışmalarını sürdürdü. 1969’da Ankara’da Halk Oyuncuları Sahnesi’nde (HO), profesyonelliğe adım attı. Sonrasında içlerinde Halil Ergün ve Mustafa Alabora’nın da olduğu Ankara Birliği Sahnesi’nin ilk kurucularından oldu. Geçen zamanda Ankara ve İstanbul’da çeşitli tiyatrolarda zaman zaman yönetici, dramaturg, oyuncu olarak görev alırken, diğer yandan da oyunlar yazdı, çocuk tiyatrosuyla da ilgilenmeye başladı. 1982’de ilk tiyatro grubunu kurduğu arkadaşı Volkan Beşek’le, kısa adı DE-Tİ olan Denizli Tiyatro’sunu kurdu. Bugün “Uluslararası Amatör Tiyatrolar Festivali” olarak sürdürülen Türkiye’nin ilk “Amatör Tiyatrolar Şenliği”ni başlattı. Türkiye’nin ilk “Tiyatro Afişleri Yarışması”nı düzenleyen yine M. Sadık Aslankara’ydı.

Sanat yönetmenliğini de üstlendiği DE-Tİ’nin kapanmaması için verdiği mücadele yetmeyince, 1989’da kendi deyimiyle; “süreğeni” olarak “de tiyatrosu”nu kurdu. Ülkede birçok yerde turneye çıkan “de tiyatrosu”, bir çocuk oyunuyla Hollanda’da da sahne aldı. Aslankara bu dönemde, yönetmen, yönetmen yardımcısı, oyuncu ya da dramaturg olarak 30’u aşkın oyunda görev aldı.*

1993’te “eylemli” tiyatroya ara verme kararı alan Aslankara’nın verdiği bu “ara” hiç bitmedi ve bir daha dönmemek üzere, İzmir’de, bir anlamda, kişisel perdesini kapattı. ** Artık sahnede ve sahne arkasında değildi Aslankara ama içindeki tiyatro aşkı hiç bitmedi. Yazdığı tüm roman ve öykülerde tiyatronun izleri görüldü. Bin Yüz Bir Giz, Cicoz, Şano üçlemesi âdeta tiyatroya bir saygı anıtı oldu. Uykusu Sakız’daki, tiyatro tutkusu uğruna yaşam harcayan “Dayı” karakteri gibi, kimi zaman da Ömürdeğer’in küskün başkahramanını odasından çıkaran nedenin, bir oyununun doğduğu kentte sahnelenmesi şeklinde, tiyatro, kitaplarında hep yer aldı. Bu örnekler çoğaltılabilir ama sözün özü; Aslankara kitaplarındaki kahramanların kimileri hepten, kimileri ucundan kıyısından bir şekilde tiyatroyla ilintilidir. Çat’la Pat ve Toplu Oyunlar adlı oyunlarının yanı sıra, Tiyatro Tiyatro, tiyatrodergisi.com.tr gibi yayın organlarında yazarak, tiyatrodan hiç vazgeçmediğini gösterdi.

Son yıllarda belgesel sinema çalışmaları yapan Aslankara bu konuda son derece başarılı ürünler vermekte. Belgesel sinemaya yönelişi, 1976’da tiyatrodan arkadaşları Tomris Çetinel, Nusret Çetinel, Orhan Güner ile birlikte, TRT’de “Bindallı” çocuk programındaki oyunların senaryo yazarlığıyla başlayan televizyonla ilişkinin bir sonucu olarak görülebilir. On yıl boyunca çok sayıda belgesel için metin yazarlığı ve senaristlik olmak üzere danışmanlık, tasarımcılık, sunuculuk, seslendiricilik yaptı. “Tekne kazıntısı sanatım” olarak nitelediği belgesel sinemada yönetmenlik yapmaya 1994’te başladı. Yapım yönetmeni Okan Çançin’in katkısıyla, yazıp yönettiği çok sayıda belgesel çekti.***

Çanakkale Kimlik Kapımız’la (1994) başlayan belgesel üretiminde, başta Türkiye ormanları ile ormancılığı, doğa, doğal kaynaklar, antik kentler, antik kültür, kentlilik, insan ilişkileri vb. odaklı azımsanmayacak sayıda yapıta imza attı. Türkiye’nin ormanlar üzerine en uzun süre çalışan belgeselcisi olan Aslankara, çağrı üzerine, 4-8 Ekim 1999’da, Slovakya’nın Nitra Kasabasında tarım, gıda, orman ve doğa üzerine yapılmış belgesellerin kabul edildiği 16. Uluslararası Agrofilm Festivaline katıldı. Trained Villagers of the Educator Forests başlıklı çalışmasıyla festivalin yarışmalı bölümünde, “Bilgilendirici ve Tanıtıcı Filmler” kategorisinde Prize of UN-FAO (Food and Agriculture Organisation) ödülünü; Ormanım ile de yine 1999’da bu kez Foça’da 1.Foça Çevre Kısa Film Festivalinde “oy birliği” ile “en iyi belgesel”, Toroslarda Bir Derin Dolambaç ile 2001’de Kuşadası Altın Kıyı Çevre ve Kültür Filmleri Festivalinde birincilik ödüllerine değer bulundu. Belgesel Sinemacılar Birliği’nin çeşitli kurullarında görev yapmasının yanında sinemayla ilgili kuramsal çalışmaları da olan Aslankara günümüzde, dili kullanmadaki her zamanki özgünlüğüyle; “yoksul belgesel” olarak adlandırdığı bağımsız belgeselciliğin önemine vurgu yapan filmler üretmekte.

Sadık Aslankara her fırsatta, her ne kadar, “Eleştirmen değilim” dese de Cumhuriyet Kitap”taki köşesi hep ön planda oldu. Tek bir alana sığmayacak kadar zengin yaratıcı ruhu onun dokunduğu her dalda başarılı olmasında en büyük etkendi. Yine de değil tiyatro geçmişi, belgesel sinemacılığı, neredeyse öykü ve roman kitapları bile eleştirmenliğinin yanında neredeyse görünmez oldu. Oysa Aslankara birçok türde sanata emek vermekle birlikte kurucu, yoktan var edici kimliğiyle çoktan ülkenin sanat tarihinde yerini almış bir isim. Tüm gerçek sanatçıların en büyük yarası olan “geniş kitlelerce yeterince bilinip, tanınmamak”tan Aslankara da ne yazık ki payını almıştır. Zaman zaman kendine özgü anlatımıyla bundan dertlendiği görülür. Popüler kültürün egemen olduğu günümüzde “görünür olma” ile ilgili sitemlerini kimi zaman köşesinden haykırdığı olur;

“…Yok yok, vazgeçtim. Seçici kurul üyeliği, panel, söyleşi, imza şu bu, varım artık. Baksanıza, görünmeyince adamı yok sayıyorlar. Neme gerek, öldü falan derler sonra. İyisi mi, Tayfun Atay’ın o güzel seslenişiyle bağlayayım: ‘Görünüyorum, o halde varım!’ ”****

Görüyoruz, M. Sadık Aslankara’yı. Türk yazınına, tiyatro ve belgesel dünyasına verdiği nitelikli yapıtları, dilimize kattığı özgün adlandırmaları, deyim ve sözcükleriyle, kuramsal çalışmalarıyla, görüyoruz. Kendisine gelen yüzlerce kitaba zaman harcayan, desteklediği, önerilerini ilettiği yüzlerce yazarın yaşamına dokunuşundaki nezaketiyle görüyoruz. Onun yazara ve okura gösterdiği yüksek saygısını hayranlıkla izliyor ve uzun yıllar yazınımıza, diğer sanat dallarına nice yapıtlar kazandırmasını diliyoruz.

 

* M. Sadık Aslankara’nın görev aldığı kimi oyunlar:

Komisyon (Çetin Altan, 1968), Asiye Nasıl Kurtulur? (Vasıf Öngören, 1969),  Kuvayı Milliye [Yorgun Savaşçı] (Kemal Tahir, 1972), Kara Düzen (Muzaffer İzgü, 1974),  Teneke (Yaşar Kemal, 1975), Yollar Yolcular (Aslankara, 1983), Duvarların Ötesi (Turgut Özakman, 1985), Bozuk Düzen (Güner Sümer, 1986), Sevgili Doktor (Anton Çehov-Neil Simon’dan çev: Sevgi Sanlı, 1986), Sular Aydınlanıyordu (Nezihe Meriç, 1987), Eski Fotoğraflar (Dinçer Sümer, 1987), Kahvede Şenlik Var (Sabahattin Kudret Aksal, 1988),  Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri (Aslankara, 1989), Kırk Yaş Düşleri (Aslankara, 1990), Çürük Elma (Atila Alpöge, 1991), Cahit Sıtkı Otuz Beş Yaş (İzzet Polat Ararat, 1992) vb.

** M. Sadık Aslankara; “Perdeler Açılırken Siz Hiç Perde Kapadınız mı?” başlığıyla kararını  Karşı’nın, Aralık 1993’te yayımlanan, 80. sayısında duyurdu.

*** M. Sadık Aslankara imzalı belgesellerden bazıları:

Ormanı Kadınlar Kurtaracak (1997, 10′),  Ormanım (1999, 4′), Trained Villagers of the Educator Forests (Eğiten Ormanların Eğitilen Köylüleri) (1999, 13′), Volkanlar Obruklarla Karapınar (2000, 15′), Toroslarda Bir Derin Dolambaç(2001, 11’), Orman Kütahya’yı Seviyo (2002, 15’), Ardahan’dan Ardakalan  (2005, 11’), Andımız Ormanımız (2007, 39’), Benim Adım Güler (2007, 49’), Bir Fotoğrafın Anlatamadığı (2009, 24’), Yücel ile Tonguç’un İzinde Bir Ömür (2010, 41’), Bir Halk Kahramanı (2010, 41’),  Hancı Yolcu (2013, 20’) Bursa’nın Nâzım’ı (2016, 47’), Alnında Işık (2016, 41’)

**** M. Sadık Aslankara’nın, “Kitaplar Adasında” köşesindeki “Görünmüyorum, O Halde Yokum” başlıklı yazısından. (Cumhuriyet Kitap, 22 Şubat 2018, Sayı: 1462)

(Daha fazla bilgi ve belgesel örnekleri için yazarın www.sadikaslankara.com adresli sitesi incelenebilir.)

 

(Bu yazı Patika dergisinin Ekim-Kasım- Aralık 2018 tarihli 103. sayısından alınmıştır.)