ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: Süleyman Yıldırım; ‘Küçük Şeyler’ – Öykü

Küçük  Şeyler
Süleyman Yıldırım

Eller, ne kadar da küçük şeyler, şimdi biraz daha büyümüş.

Neler sığmadı, neler değmedi ki onlara.

Çocuk, çok küçükken sobanın cızından kaçan…

Sonra biraz büyüdüğünde, başka bir yere atacakken, kartopundan eriyen damlalarla yanan bir tıss…

Sonra sonra biraz daha okul çağında, gökyüzündeki gökkuşağına tam da  uzanacak, bir renginden tutacakken kayıp yere yapışan eller.

Ona da öyle uzanmıştı işte, elleri. Ne büyümüştüler o zaman, küçücük değildiler artık. Sanki yine bir cızz ya da tıss veya gökkuşağının o en çekici renginden tutacakken kayıp yere kapaklanması ellerinin.

Eflatun… Eflatundu rengi gökkuşağının. Ne kadar güzel çınlıyordu kulağında bu renk, ses olduğunda.

Ancak bir türlü çıkmıyordu karşısındaki eflatunun sesi. Rengi kaçmış, beti, benzi de atmıştı o ara…

O ara. Ona ismini söyleyip elini uzattığı zaman, an dilimi. Beklemişti, bir ses çıksın karşısındaki eflatundan, çıkmamıştı. Onun için belki de her zaman için eflatun olarak kalacaktı zihnindeki kayıp çağrışımıyla o, karşısındaki.

Küçük bir şeydi aslında ondan  beklediği. İsmini bağışlaması. Ama pek umutlu değildi bahşedeceğinden. Ancak o, karşısında durdukça tek çıkan ses -sesler mi demeliydi bakın şimdi bilemedim- cızz  ile  tıss gibi, yere elleri üzerine kapaklandığı ve eflatunu, gökkuşağını kaybettiği okul çağı çocukluğuna dönüşte duyduklarıydı.

Eve dönünce annesi karşısındaydı. Sanki bir hata yapmıştı, ne çok büyümüştü çünkü, çok küçücük de olmayan ellerini üst üste getirip cimciklediği oyundaki gibi -zi–zi’ydi ismi oyunun- ellerinin acıdığını hissetti tekrar, annesini yıllar sonra karşısında görünce. Annesi öğretmişti bu oyunu ona, o daha çok küçük bir çocukken…

Küçücük ve arkadaşsız bir çocukken. Bir tek annesinin arkadaşı olduğu günler. Ancak şimdi gerçek arkadaşı olmadığını bildiği için ona söyleyemeyeceği kadar küçük şeyleri vardı.

Eflatun, sesini bile çıkartmadan gökkuşağı gibi kaybolup gitmişti yağmur sonrasında. Sadece bir cızz tıss sesi göğüs kafesinde ve yere yapışmış yüzükoyun elleri ile onu geride bırakarak.

Şimdi biraz daha büyümüştü elleriyle birlikte.