ATÖLYE’DEN; Dilek Üstündağ; Yaratıcı Yazarlık Deneyimi

ATÖLYE’DEN
Yaratıcı Yazarlık Deneyimi
Dilek Üstündağ

Yaratıcı yazarlık atölyeleri  için iki yıl önce dört ay boyunca, geçen sene de üç ay süre ile  her hafta   İstanbul a gidip aynı gün sabaha doğru evine dönen biri olarak yaşadığım şehir yani Eskişehir’de  Sevgili Sadık Aslankara ile “Geliştirilmiş Yazarlık Atölyesi”ni deneyimlemiş olmaktan dolayı kendimi çok şanslı ve özel hissediyorum.

On beş gün boyunca hergün beş saat ki biz onu altı saate kadar uzattık,   Sadık Hocam ile birlikte  tempoyu hiç düşürmeden yaptığımız çalışmalar,   içime dönmemi, yaptığım işi içselleştirmemi ve  kendimde bir yazar benliği oluşturmamı sağladı.

Atölyeyi bizler için organize eden sevgili yazar arkadaşımdan, farklı  bakış açısı olacağı ve drama ile destekleneceği konusunda kısa bir ön bilgi almama rağmen drama ile yazarlığın nasıl birleştirileceği, bunun bana ne gibi katkı yapacağı konusunda net çıkarımlara varamamıştım.

Özellikle drama konusuna uzaktım ve bu yüzden ilk güne biraz tedirgin olarak başladım. Üstelik atölyeye gelirken yanımızda bulunması gerekenlerden göz bandı beni oldukça şaşırttı.. Ama bu şaşkınlığım atölye için hazırlanan ortama girince biraz daha arttı. Aynalar, boş-dolu sürahiler, ve pek çok daha başka obje odaya belli bir özenle yerleştirilmişti. Atölye çalışması boyunca gördüm ki en ufak obje bile incelikle ve özenle düşünülmüş ve orada oluşunun bir amacı var.

Siz hiç gözünüzü kapatıp da olmayan bir balığı elinize aldınız mı?  Bunun sizde neler uyandırdığını anlamak için içinize döndünüz mü? Bu dönüş sonrasında ağzınızdan ya da kaleminizden dökülen kelimelerin ne kadar derinlerden kopup  geldiğini şaşırarak gördünüz mü?

Yine gözünüz kapalıyken elinize aslında olmayan bir misket bırakıldığında, bunun çocukluğunuzda oynadığınız misket olup, onun gözünden  çocukluğunuza baktınız mı?

Veya, gözünüz kapalıyken atölye arkadaşlarınız ve objeler ile hazırlanmış bir kurguyu sadece dokunarak gezdiniz mi? Bu gezintinin tıpkı bir kitabın okura açtığı katmanlar gibi olduğunu hissedip bunu yazıya döktünüz mü?

Ben bu örnekleri ve daha  pek çoklarını drama eşliğinde bedensel olarak duyumsayıp, içselleştirip hissetme ve bunları kağıda dökme şansını ilk kez bu atölye ile yakaladım.

Atölyeye katılırken yanımızda olması istenenlerden biri de şiir kitabıydı. Yanımızda bulunması, beni göz bandı gibi şaşırtmasa da onu kullanış amacı ve bana katkısı ciddi şaşırtıcı oldu.  Başlangıçta güzel şiirler okuyarak kendimizi buradan besleyip, dersler çıkaracağız diye düşünürken, toplum karşısında sesli, doğru ve etkili şiir nasıl okunur, sesimiz nasıl kontrol edilir, vurgular, noktalama işaretleri anlamı nasıl değiştirir, bir yazar okuma yaparken teloskobik bakamazsa ne gibi yanlışlar yapar, bunları her günkü şiir çalışmalarımızda öğrendim.

Sesli okumayla, yazıdaki safraların nasıl önümüze serildiğini, gözle okumada fark edemediğimiz hataları kulağımızın nasıl da kıskıvrak yakaladığını gördüm. Her bir sözcüğü özenle tartarak okuduğumuzda eğer oraya uymadığını hissediyorsak, yerine gelebilecek sözcükleri tek tek araştırarak bulmayı ve bu çalışmanın dili içselleştirmek, kendi dilimi kurabilmek için bana büyük katkı sağladığını anladım.

Atölyenin dinamiğini ve katkılarını anlatabilmek için, on beş gün boyunca yapılan pek çok okuma, drama ve yazma deneyimlerinden sadece birkaç örnek verebildim. Ayrıca sevgili Sadık Hocamın oluşturduğu bilgi birikimini hergün belirli bir süre harcayarak bizimle paylaşması, yaptığımız ödevlerin bire bir okunarak üzerinde ayrıntılı çalışılması, her birimizin yeteneğinin, tarzının belirlenerek ön plana çıkarılması ve yönlendirilmesi bu atölyenin kapsamı içinde yer alıyor.

Eğer hiç mi eksik ya da aksak yönü yoktu bu atölyenin derseniz, bana göre eksik ya da aksak değil ama beni zorlayan bir yönü vardı. Çok yoğun geçen beş altı saatten sonra akşam eve geldiğimde ertesi güne yetişmesi gereken ödevlere yeterli özeni gösteremedim ve zaman ayıramadım. Çalışmanın iki hafta aralıksız devam etmesi hayat akışı içinde beni biraz zorladı. Belki bir haftanın sonunda verilecek bir ya da iki günlük ara, atölye etkinliği açısından daha iyi olabilirdi.

Aslında yaşadığım deneyime atölye çalışması demek çok az ve yetersiz kalıyor. Edindiğim tecrübe, yaptığım işi içselleştirip kendimde yazar benliği oluşturmama büyük katkı sağladı. Bu çalışmayı şehrimizde bize yaşatan Sevgili Sadık Aslankara hocama ve emeği geçen arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler.