D22: Geleceğin Tiyatrosunda Genç Filizler!…

30 Mart 2016 tarihinde tiyatrodergisi.com.tr için yazılmıştır.


Oyunlar üzerine kısa tanıtı, değerlendiri yazılarının yanında özellikle genç topluluklarla ilgili, izlediklerimden kalkarak, bunlarla sınırlı olmak üzere bütünsel yazılar kaleme almayı sürdüreceğim.

Bu çerçevede genç topluluk olarak masama D22’yi almak istiyorum bu kez. 2012 başlarında Berkay Ateş, Emir Çubukçu, Can Kulan üçlüsünce kurulan topluluktan iki oyun izleyebildim şimdilik. İlki Martin Sherman’dan Mesut Özkeçeci çevirisiyle Meltem Cumbul’un yönettiği Bent, ötekisi topluluğun yeni oyun olarak sunduğu, Berkay Ateş’in yazıp Can Kulan, Emir Çubukçu ikilisinin yönettiği Kuş Öpücüğü.

Bent afiş

D22, bunların dışında iki oyuna daha imza atmış görünüyor: Berkay Ateş’in yazıp Yiğit Sertdemir’in yönettiği Yirmi Beş, yine Ateş’in yazıp yönettiği Karabatak. Gerek bu oyunları katarak gerekse ileride izleyeceğim yeni sahne çalışmalarını alarak D22 üzerine yeni öne sürüşler getirebilirim elbette.

Yola Çıkarken Manifestoyu Güçlendirmek…
Her genç topluluk, yola çıkarken daha sağlam dayanaklar oluşturmak, bunların sağlayacağı güvenle yol almak istiyor doğal olarak. Bu özgüvende daha çok, 1.Kendi salonunu kurma, 2.Kendi olanaklarını geliştirip işleme arzusu, eğilimi öne çıkıyor denebilir.

D22, öteki genç toplulukların ardılı bağlamında ilkin yer sorununu çözmüş görünüyor, kendi olanaklarıyla bir sahneye, salona kavuşarak. Ancak bu yolla düşlerini gerçekleştirebileceğini biliyor çünkü topluluk. Sonraki adımda ise neyse bu düşler, diyelim oyun yazarlığı, yönetmenlik, oyunculuk, tasarımcılık ya da kavramsal odakta proje ortaya koymak vb. bunlara yönelmeye koyuluyor sağlam adımlarla. Yola çıkarken dillendirilen söylem doğrultusunda, manifestolarına yer açabilmek üzere, böylesi sağlam dayanaklara sahip olmanın getirdiği rahatlıkla da uygulamaya girişiyor sonra.

D22’nin manifesto bağlamında alınabilecek düşünceleri, kendi dile getirişleri doğrultusunda birkaç noktada şöyle özetlenebilir sanıyorum: 1.D22, her zaman gerçek olanı aramayı hedefleyen ve bütün bunları toplumsal ve sosyal meseleleri kendine dert etme kıstasıyla bağlayan tiyatrodur. 2.D22, sokakla bağı olan tiyatrodur, 3.D22, seyirciyi sınıflandırmayan ve sadece bir kesime hitap etmeyi amaçlamayan bir tiyatrodur.

Genç Topluluk İçin Özgünlük ya da Yoğurt Yiyiş Biçimi…
Yukarıdaki ilkeler, D22’nin herkese, her kesimden seyirciye ulaşma çabası içinde, gerçeği arama kavrayışına uygun adım atarken ister istemez yalnızlığa itilebileceğinin ipuçlarını da barındırıyor ne yazık ki… Bunu somut bir örnekten kalkarak deşelim…

bent1

Sözgelimi topluluk Bent adlı oyunuyla her kesimden seyirciye ulaşabilir mi dersiniz? Nazilerin eşcinsellere yönelik görece örtük kalan şiddeti, yok etme eyleminin işlendiği oyun, coğrafyaları aşan nitelikte evrensel gerçekliğin bir uzantısı kuşkusuz. Ne var ki Nazilerden söz edildiğinde, belki de sürekli vurgulandığı için, Yahudi soykırımı öne çıkarken komünistlere, Çingenelere, eşcinsellere yönelik kırımlar, görece de olsa ister istemez gölgeleniyor kendiliğinden. Öte yandan faşistlerle eşcinsellik arasında nesnel düzlemde kurulabilecek bağlar da söz konusu.

Peki, bu toplumsal gerçeklik, eşcinselliğe bakışında eksiklik, kusur, sakatlık bulunan toplumumuzda sahne plastiği olarak her kesimden seyirciye ulaşabilir mi sizce? O zaman, topluluğun manifestosunda yer alan bir ilke ister istemez zedelenmeyecek midir?

Oyun metnini okumuş değilim, ancak sahnede izleme fırsatı bulduğum oyunda, perdeye yansıtılmış tarihçeye dönük bölüm olmasaydı eğer, faşistlerin eşcinseller ya da eşcinsellikle ilgili bakışı öğrenilemeyecekti. Oysa işin bu yanı çok önemli. Dramaturgi olarak bu bağlamda ne yapıldığını bilmemekle birlikte, oyun bu noktada anlatımcı bir açıklamaya sığınarak zayıflıyor. Kaldı ki Meltem Cumbul’un, dişil sıcaklığa yaslanan yönetimiyle, oyuncuların bunu yansılayan yaklaşımıyla oyun, uçmaya uçabiliyor ama, bu yanıyla eksik kalıyor bence…

Ancak dekor tasarımında Barış Dinçel’in, kostüm tasarımında İlayda Saran’ın, filmde Ali Betil ile arkadaşlarının, müzikte Nurkan Renda’nın katkısını alan oyuncular Berkay Ateş, Can Kulan, Emir Çubukçu, Sercan Sungur, Necati Kutlu, Mesut Özkeçeci, Reha Özcan mükemmel bir izlenirlik yakalıyorlar, tragedik bir final eşliğinde…

Kuş Öpücüğü Afiş

Sıradan Kervana Katılmak mı Dışarıda Kervan Kurmak mı
D22’den izlediğim ikinci oyun olarak Kuş Öpücüğü, tiyatromuzda son yıllarda, halkın gerçeklik algısını bozan kimi televizyon yapımlarına yönelik getirdiği eleştiriyle dikkati çekiyor. Kuş Öpücüğü’nün, bütün kesimlerin kolayca içine girebileceği, hatta hemen her seyircinin gerçeklik algısını daha da geliştirici konumuyla sahne yapıtı olarak Bent ile karşılaştırılamayacak kertede geniş bir yelpazeye yaslanacağı öngörülebilir.

Ne var ki bu alanda farklı topluluklarca farklı biçemde, yapıda üretilmiş, üretilmekte olan oyunlar da yok değil. Halkın yoksulluğundan yararlanarak bunu ustaca bir gözbağcılık olayına dönüştürüp bundan nemalanmak isteyen, kitleleri bu yönde uyuşturan kavrayış anımsanabilir burada. Buna yönelik eleştirel gerçekçilik doğrultusunda yapılandırılmış oyunlar da sıralanabilir ayrıca.

Ancak D22, iyi bir sahnelemeyle yoğun ölçekli dinamizm kazandırdığı oyunda, yine de kendisinden beklenebilecek bir yabancılaşma yaşatmıyor belki seyirciye, hatta zaman zaman gereksiz bir melodramın saçaklarında dolanıyormuş izlenimi de bırakabiliyor. Böylesi tuzaklarda tökezler gibi olmuyor değil, ama sonuçta her seyirci kesiminin gerçeklik algısını yerli yerine oturtucu, bozulanları onarıcı yaklaşımıyla enikonu albeni de kazandırıyor oyuna.

Dekor-ışık tasarımında Cem Yılmazer’in, kostüm tasarımında Başak Özdoğan’ın, müzikte Yağız Kut, Mayk Baruh, Yiğit Yazgı üçlüsünün, film yapımında Beste Atvur’la ekibinin katkısı eşliğinde oyuncular Berkay Ateş, Güneş Hayat, Mesut Özkeçeci, oyuna yüksek bir izlenirlik kazandırıyor.

Bütün bunların ardından, gerek oyun yazarlığında gerekse yönetmenlikle oyunculukta öne çıkarlarken bunu kendileri için yeterli görmeyen, bunun ötesinde iddia taşıdıklarını paylaşan bir genç toplulukla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir pekâlâ…

Onları, yeni sahne çalışmalarında izleyerek yepyeni bireşimlere ulaşmak elbette olası. Bize de heyecanla onların yanında yer almak düşüyor kanımca.