FERİT EDGÜ’DEN GENCO ERKAL’A…
M.Sadık Aslankara
İki büyük yitim; Ferit Edgü (1936-22.07.2024), Genco Erkal (1938-31.07.2024)…
İki yıl arayla dünyaya gelmişlerdi, üç-beş gün arayla dünyadan gittiler.
Bu iki sanat dehası; ana başlıklar öne alındığında ilki yazınımızda, ikincisi tiyatromuzda, yıllar yıllar öncesinde, yani günümüzden çok daha önce kendi edimleriyle, alanlarında birer simge anlamında tıpkı bugünkü konumla zaten “ikon”laşmış değerler konumu taşımaya koyulmuştu.
Yitimleri ardından günümüzde bunu vurgulamak bu nedenle bilinenin tekrarı olmaktan öteye geçmeyecektir. Gelecekte de bu, bir yineleniş olarak kalacaktır hep.
Yeni bir söz edebilmek için konuya dünya genelinden Türkiye özeline inmek, Türkiye özelindeyse ilkin cumhuriyet tarihi içinde bu insanların ortaya çıkış koşullarını didiklemek zorunlu.
Bu doğrultuda böylesi “kaynak değer” niteliğine sahip insanlar için cumhuriyetin öngördüğü gelecek tasarımı üzerinden konuya yaklaşıp onun nasıl bir ortam yarattığına, ne tür iklim oluşturduğuna, bunların yeşermesini sağlayacak nasıl bir habitat olanağı sunduğuna göz atmak gerekiyor.
Cumhuriyet boyunca Atatürk’ün gerçekleştirdiklerini, daha sonra İnönü evresi Hasan Âli Yücel döneminde yapılanları biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı ardından yıkılış sürecinin üzerine İkinci Dünya Savaşıyla yaşanan büyük yıkım da eklendiğinde 1946’ya dek Anadolu Aydınlanması olarak hangi alanlarda ne tür adımlar atılabildiyse gelişimin görece bunlarla sınırlı kaldığını, sonraki yıllarda bu yükseklikte bir ivmeye ulaşılamadığını, atılımlardaki yaşam soluğunun genelde sönümlendiğini de kuşkusuz biliyoruz.
Cumhuriyet, kadın-erkek eşit birey, özgür yurttaş temelinde, kimsesizlerin kimsesi olarak ilk adımlarını atarken Ferit, Genco doğmamıştı henüz, ama onların, 1890 sonlarıyla 1910 başları arısındaki o sıkışık zaman diliminde dünyaya gelen anne babaları, Türkiye’nin ölüm-kalım savaşının ta içinde yaşamıştı o günleri.
Öylece cumhuriyetin çelikleşmiş bireyleri olarak da Çanakkale’den ülkenin işgaline, Kurtuluş Savaşına, Cumhuriyete, devrimlere uzanan bütün dönemleri ama çocuk-genç ama erişkin olarak bütün şiddetini ta hücrelerinde duymuşlardı.
“Çelikleşmiş birey”, sıradan söyleyiş biçiminde alınmamalı.
Gerçekten bir yandan kurtuluştan kuruluşa giden süreci, bunun yol açtığı bütün etkimeleri an an yaşadı bu insanlar, yanı sıra, verilen uygarlık savaşının nelerin pahasına kazanılabildiğini, dolayısıyla bunun ne anlama geldiğini, bunun değerinin ne olduğunu da en iyi anlayanlar yani cumhuriyeti yapıp çatanlar veya bunlara tanıklık edenler oldu kuşkusuz.
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür cumhuriyet bireyi olmak gerektiğini ama bunun ne demek olduğunu, nasıl korunması gerektiğini bu kuşak insanlarının her biri kendi yaşam deneyimleri içinde öğrendiler, bu gerçeğin gösterdiği yönde bunu kendi yaşamlarına geçirdiler.
Ferit de Genco da işte bu karakter yapısına sahip ailelerin çocuklarıydı, bu nedenle iki çocuk da gelişmiş birer cumhuriyet bireyi olarak yaşama katıldı.
Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi olduğu için anne babalarıyla yaşıt genç bireylerden, örneğin Sabahattin Ali gibi sınavlardan geçirilerek seçilen alanlarında başarılıları, kendilerini yetiştirmeleri, birer ateş topu halinde yurda dönüp toplumu aydınlatmaları için görevlendirilmişti.
İçerideki kimsesizler de örneğin Fethi Naci, Asım Bezirci, Cemal Süreya vb. pek çok sanatçı cumhuriyetin kendilerine sağladığı olanaklardan yararlandı, devletin parasız yatılı okullarından geçip alanlarında başarılı imzalara dönüştü.
Öteki 1930’lular gibi 1950 Kuşağı yazarı, tiyatrocusu, müzisyeni, ressamı, sinemacısı ya da mimar, mühendis, hekim, öğretmen, zanaatçı, esnaf, işçi, çiftçi, memur vb. bu doğrultuda bir aile-içi, toplum-içi yaşam kültürü içinden bunu yaşaya yaşaya geçmişti.
Herkes sanatçı olacak değildi elbette.
Ferit, Genco, öteki 1930’lular 1950’ler ortamına böyle doğdular, bir cumhuriyet mucizesi olarak, 1950 Kuşağı sanatçıları bağlamında bütün sanatsal alanları etkileri altına alıp sanat kavrayışını baştan sona değiştirmeye yöneldiler.
İşte Ferit Edgü, Genco Erkal, böyle bir sanatçı modeli.
İçine doğdukları koşulların, kendilerini zaten olgun birer birey halinde hayata hazırladığını, onların bunu “eksiksiz insan” örneğine dönüştürerek, alanlarında sergiledikleri yeteneklerini gün gün yukarıya, daha yukarıya yükselttklerini, yaşamlarının sonuna dek bu temel doğru üzerinde sanat yapmayı sürdürdüklerini asla unutmamak gerekiyor.
Diyeceğim Ferit, Genco mucizesi, sonuçta kişisel açıdan geliştirdikleri her ne varsa, elbette hiç kuşkusuz kendi yetenekleri olmakla birlikte, yine de bize cumhuriyetin bir armağanı.
Bu armağanın 1950’lerde ortaya çıkması da çok doğal, çünkü bu, cismini de ruhunu da cumhuriyet içinde tamamlamış, cumhuriyet serasında sonradan yapılan aşıyla değil, onun toprağında tam bir özgürlük ortamında kültürün, sanatın mümbit alüvyonal topraklarında boy atıp yeşermiş bir genle yaratılan kuşak. Kaba deyişle sıfırdan cumhuriyet kuşağı!
Kendi bireysel yetilerini en üst düzeye çıkarabilen, gözümüzün önünde nasıl bir mayayla karıldıklarına tanık olduğumuz, her geçen gün biraz daha büyülerine kapılarak etkilerini taşıyıp bunu süreğen kıldığımız kahramanlar.
Ferit Edgü… Genco Erkal…
Birer kahraman olarak gittiler. Şimdi cumhuriyet, kahramanlığı bizden bekliyor.