İlknur Güneylioğlu Öykülerinin
Düşündürdüklerİ Üzerine…
(26.6.2018 YAZISIDIR.)
M.Sadık Aslankara
Yayımlanması amacıyla öykülerini gönderen yazarların kimileri dosyalarını da iletti bana. Bugüne dek “Öykü Kürsüsü”nde öyküleri yayımlanan on dört yazardan Serap Çerezci, Özlem Çam, M.Bülent Bingöl, İlknur Güneylioğlu, Fatigül Balcı, bir-iki öyküsünü değil yalnız, dosyalarını da okuduğum yazarlar oldu.
Genç öykücülerimizden İlknur Güneylioğlu ise iki dosyasını okuduğum bir yazar: Uykudaki Aklımın Gerinişi ve Gölgede.
“Sayfa Yazısı”nda yer alan “Öykü Cenini ve Ölü Öyküler Mezarlığı” başlıklı yazımda vurgulamaya giriştiğim sorunla İlknur’un bir dosyasında doğrudan karşılaşmak, beni böyle bir yazı yazmaya yöneltti diyebilirim.
Uykudaki Aklımın Gerinişi, iki bölümden oluşan bir dosya. İlk bölüm “Uyan Dünya”da on öykü yer alıyor. İkinci bölüm “Köpek Serbest” başlığını taşıyor ve dört kısa öykü yer alıyor bu bölümde.
Ne var ki ilk bölüm hem bağımsız kısa öykülerden oluşuyor hem de bildik bir öykü formu üzerinde yapılandırılıyor denebilir. Oysa ikinci bölüm, alabildiğine farklı. Hem bağlamlı bir konum taşıyor bu öyküler hem de bilinenin dışında bir form üzerine oturuyor.
Gerçekten de “Köpek Serbest” başlıklı ikinci bölümde yer alan öyküler, belki birkaç tane daha eklenirse aslında bağımsız bir dosya oluşturmaya aday yapıt karakteri sunuyor bana göre.
Öykülerin yansıttığı farklı anlatım kadar her birinde farklı yaklaşımla ama yeniden yeniden ele alınan görecelik yaklaşımının altı ne denli çizilse yeridir. Üstelik karmakarışık görünen anlatısını, heyecan damarını dürterek bir çabuk okutma başarısı sergilemesi de apayrı bir hüner olarak alınabilir.
Bu başarının görünmeden geçiştirilmesini içime sindiremezdim.
Konuştum İlknur’la. İki dosyası için yayınevi aradığını söyleyince “Köpek Serbest” başlıklı bölümde getirdiği farklı öyküleme yapısı, anlatısıyla, kurduğu açmazlarla bunları bütünlemesindeki ilginçlik nedeniyle, öykülerin yayıncı bulmakta hiç de zorlanmayacağını belirtmek gereği duydum.
İlknur’un yanıtı beni şaşırtmadı dersem yalan olur.
Çünkü İlknur, aslında bu ikinci bölüm öyküleri için büyük bir yayınevinden öneri geldiğini, ancak kendisinin bunları, dosyadaki hâliyle yayımlamayı arzu ettiğini, bunun için söz konusu öykülerden oluşan dosyayı yayımlamaya hazır olduğunu duyuran büyük yayınevinin önerisini de reddettiğini söyledi.
İlknur’un bunu yapmaya, yani dosyasında ikinci bölümü oluşturan “Köpek Serbest” başlıklı öykülere kıymaya hakkı yok, biliyorum. Ama n’apıyor, kendi öykülerine kıyıyor daha işin başında, hiç de hakkı olmadığı halde üstelik. Öyle ya, öykü, kaleme getirilip de yayımlandıktan sonra artık yazarının olmaktan çıkmış, okurunun eline geçmiş, onun anlatısı olmuş demektir.
Burada İlknur’un bu öykülerinin henüz kitaplaşmadığı, bu nedenle henüz okura geçmediği düşünülmemeli.
Değil mi ki dosyayı ben gördüm, diyelim bir yayıncı gördü, artık öykü soluk almaya başlamış, dolaşıma çıkmış, yazarının dışında kendi varlığını dayatıp yaşama şansı yakalamış demektir. Nitekim bu yazı da, bir bakıma söz konusu öykülerin artık bir doğum ânı yaşadığını gösteriyor. Hatta bu olguyu kanıtlıyor.
Sonuç olarak İlknur Güneylioğlu’nun bu öykülere kıymaya hakkı olmadığı söylenebilir pekâlâ.