Kemal Gündüzalp; Öykü Yıllığı Soruşturmasına Yanıt

Öykü Yıllığı İçin Sorular (Soruşturma)
1. 2012 yılı içinde izlediğiniz dergilerde öykünün yerini nasıl buluyorsunuz? Öykünün dergilerdeki yeri sizce nasıl? Yeterli mi? Değilse ne önerirsiniz?
2. 2012 yılında dergilerde okuduğunuz öykülerden dikkatinizi çeken öyküler oldu mu, hangileri? Bu öyküleri okura yeniden anımsatmak için paylaşmak ister misiniz? 3. Okurun kitaba (öykü kitabına) ulaşması ve öykü kitaplarını okuması açısından eleştirinin işlevi nedir? Önemsediğiniz, izlediğiniz öykü eleştirmenleri var mı? Kimlerdir?
4. 2012 yılı içinde öykü üzerine yazılan eleştiri ve incelemelerin yanı sıra okuduğunuz söyleşilerden öyküye kattığı değer açısından anmak istedikleriniz var mı?
5. Ödüllü kitaplar dışında 2012 yılında yayımlanan öykü kitaplar içinde dikkatinizi çeken kitap ya da kitaplar hangileri oldu? Bu kitaplarda okuduğunuz öykülerden seçtiğiniz öyküler için neler söylemek istersiniz?
6. Yayımlanan öyküleri nitelik açısından zamanın tinine uygun buluyor musunuz? Okuduğunuz ve beğendiğiniz öyküler içinde eski ustaları kıskandıracak, birikim ve yenilik açısından birtakım özellikler ayrımsadınız mı? Bu öykü yazarlarını belirtir misiniz?
7. 2012 yılında yazılan/yayımlanan öyküleri (dergi ve kitap düzeyinde) genel olarak nasıl buluyorsunuz?
8. Yazılı kitap, e-kitap tartışmaları bir yana öykünün yaşam içindeki yeri, önemi ve anlamı için neler söyleyebilirsiniz?
Kemal GÜNDÜZALP

Soruşturma sorularına bütüncül yaklaşım içeren bir tutumla yanıt getirmenin daha uygun, öte yandan daha doğru olacağı kanısı taşıyorum kendi payıma.

O halde soru şöyle de düzenlenebilir bu durumda… Öykü alanında ne ölçüde bir erke üretiliyor, sonra bu erke ne ölçüde paylaşılıp paydaşları tarafından daha ileri aşamalara taşınabiliyor, öte yandan düşünsel, sanatsal, eylemsel açıdan öykü alanı gibi bir başlık altında sınırlayabileceğimiz bu evrenin bütününde beklenen bir dönüşüm yaşanıyor mu, yaşanıyorsa eğer bu ne ölçüde çıkıyor ortaya?

Böylesi bir soru üretildiğinde, bunun yanıtlanması, yukarıdaki soruların da enikonu yanıtlanması anlamına gelecektir herhalde bir biçimde.

Öykücülüğümüz içinde üretilen erke kendiliğinden ortaya çıkan doğal, tükenmez bir erke midir yoksa dönemsel dalgalanmalara bağlı, onun etkisinde gelişen, dış dinamiklerin yönlendirmesiyle yol alan üstü açık herhangi üretim olarak mı nitelenmeli bu?

Peki, Türk öykücülüğünün iç-dış dinamikler dengesi nasıl bir grafik çiziyor, bunun üzerinde de durmak gerekmiyor mu ayrıca? Öykü dergilerine, dergilerde öyküye, öykü kitaplarıyla öykü üzerine kaleme alınan kitaplara gösterilen ilgiyi ele veren sayısal sonuçlar neyi gösteriyor, nasıl bir değere ulaştırıyor bizi?

“Öykü günleri” başlığı altında gerçekleştirilen etkinlikler düzenli sürdürülebiliyor mu? Öykü dergileri süreli yayın niteliğini ne ölçüde koruyabiliyor? Bir yıl içinde kaç öykü kitabı yayımlanıyor, bunlarda toplam kaç satışa ulaşılıyor?

Bana sorarsanız, bizde çok başarılı öykü örnekleri var, ama öyküsever okur için bunu öne sürmek çok güç… Sonuç olarak şunu diyeceğim; Nâzım’ı, Orhan Veli’yi çok sevmek nasıl ki şiirli bir toplum oluşmasına yol açmadıysa şunca yıl içinde, bir Sait Faik’i, Sabahattin Ali’yi, Orhan Kemal’i çok çok sevmek de öykülü bir toplum yaratabilmenin önünü açamadı yazık ki bir türlü…

Bu yüzden ben öykü yazmayı değil öykü okumayı önemseyen bir toplum özlüyorum diyebilirim… Sözünü ettiğim erke, işte o zaman çıkacak ortaya! Yoksa Stanislavski’nin sözünü bozarak söyleyecek olursam, kendimizi öyküde sevmek yerine öyküde kendimizi seveceğiz demektir hastalıklı bir tutkuyla daha yıllar boyu…

Başkalarını bilemem, ben kendi payıma öyküseverlerin sayısının öyküde özseverlerin sayısını aşması için çabalıyorum şunca zamandır…