KONUK SAYFA YAZISI; Kürşat Başar; Reklam mı sanat Mı?

Reklam mı sanat mı?

Kürşat Başar

(Aşağıdaki metin, Kürşat Başar’ın, Cumhuriyet gazetesinin 9 Kasım 2010 tarihli sayısında yayımlanan “Hayal ve Gerçek” başlığı altındaki köşesinden alınıp aktarılmıştır.)

 

“Geçen yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nda yabancı bir yayınevinin standında best-seller yazarlarından biriyle tanıştım.

50’li yaşlarında ama sporcu görünümlü, yapılı, uzun saçlı bir adam.

Üzerinde işlemeli, pırıltılı bir takım.

Yazarın ilginç bir de hayat hikâyesi var. Başına neredeyse gelmeyen kalmamış, hapislerde sürünmüş, bir tür tarikat kurmuş, yerlilerle yaşamış vs…

Derken benim de yazar olduğumu duyunca, oradakilerin meraklı bakışları altında yeni yazdığı romanın ‘parşömenlerini’ çıkarttı büyükçe bir silindir kutudan.

Sanki bir eski el yazması gibi, üşenmemiş romanın bir özetini bu kâğıtlara dolmakalemle yazmış. Doğrusu benim gibi el yazısını çocukluktan beri unutmuş biri için imkânsız bir çaba.

İster istemez bunu kendisinin yazıp yazmadığını sordum. Çünkü bir grafik çalışması izlenimi verdi bana. Bütün bu parşömenler, giysiler, hayat hikâyesi, yazarın etrafında yaratılmaya çalışılan bir reklam efsanesi gibi kokuyordu.

 

Yazarın adını vermeyeceğim. Beni ilgilendiren şey, artık edebiyatın, sanatın, sinemanın giderek bir tasarım haline gelmesi ve pazarlamacıların, reklamcıların etkisinin giderek artması.

Belki bir sanat eserinin ilginç bir hikâyeyle, sunumla tanıtılıp pazarlanması çok şaşırtıcı olmayabilir. Diyebilirsiniz ki Salvador Dali’nin de kılığı, kıyafeti, yaşam tarzı ve çevresinde üretilen efsaneler farklı değildi…

Ama asıl sorun, yazarların, sanatçıların artık üretim aşamasında bunları düşünerek hareket etmeye başlaması…

Bir reklamcı gibi düşünerek, bir pazarlamacı mantığıyla hareket ederek kurgulanan bir sanat eseri olur mu?

Eğer olursa reklam metniyle edebi metin arasında bir fark kalır mı?

 

Bizde de örnekleri çok. Bakıyorsunuz, şu sıralar en çok ilgi çekecek olan ya da Batı ülkelerinde tutacağı düşünülen temalar hemen edebiyatın, sanatın konusu oluyor, biraz da çalakalem, alelacele piyasaya sunuluyor. Medyada yeterince gürültü de kopartılınca herkesin bir biçimde ilgisini çekiyor.

Bu ülkede yıllardan beri, insanların kimi zaaflarını kullanarak komedisinden müziğine piyasa ürünleri oluşturulmasına alıştık ama bunların yüksek sanat ürünü havasında anlatılması da artık biraz fazla…”

 

(Yukarıdaki metin, Kürşat Başar’ın, Cumhuriyet gazetesinin 9 Kasım 2010 tarihli sayısında yayımlanan “Hayal ve Gerçek” başlığı altındaki köşesinden alınmış, yazarın ve gazetenin hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır.)