KONUK SAYFA YAZISI; Osman Şahin; 21 Mart; ‘Mahşer’deki Orman

 Osman Şahin:
21 Mart; “Mahşer”De Orman…
(01.3.2018 YAZISIDIR.)

 (Aşağıdaki alıntı, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü nedeniyle Osman Şahin’in Mahşer adlı öykü kitabında yer alan “Gölgemin Gölgesi” başlıklı öyküsünden yazarın, yayınevinin hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır. Öykünün bütünü için bak.: Osman Şahin; Mahşer, Can Yayınları, 2.Basım, 1998)

 

Çiçekler bütün güçleriyle açmışlar, güneşin tadını haykırıyorlar. Çıldırtıcı kokuları anılarımı uyarıyor. Beni bu denli baştan çıkaran hoş kokular, ufacık arılara neler yapmaz? Çiçek sofrasına dalmış arılar, tatlı bir esriklikle inliyorlar.

Pür uçlarında incileşen çiy damlaları, sabah güneşinde kıvılcımlanıyor. Kozalakların ağırlaştırdığı sedir dalları beni tanıyor gibi. Dal aralarından sızan benekli ışıklar düşüyor önüme. Rüzgâra saçını taratan orman uğulduyor. Hışırtılar, pür ilmeklerine takılarak koşan rüzgârın sesi.

İçine daldığım orman ağır ağır deviniyor. Yürüdükçe orman sevgisi kabarıyor içimde. Her yan çiçek, reçine, çürümüş ot, yaprak kokuyor. Ne yönüm belli, ne yolum. Hiçbir şey gözle görüldüğüyle kalmıyor; çalı, taş her an dile gelebilir. Bu yüzden zordur yüreğini anlamak ormanın. Bir ağaç, bir taş görürsün, sonra da ağaçtır, taştır dersin, geçer gidersin. Oysa o ağaçla, o taş, hiç eskimeyen bir öykünün adı olabilir.

Attığım her adım, bir sonraki adımlarımın habercisi sanki. Ağaç diplerine dökülmüş pür örgüsü, ayaklarımın altında çatırdıyor. Çocukluğumun birazı da o çıtırtıların içinde.

Beni, kendimi gördüğüm gibi gören dağlar karşımda. Ne yandan bakarsam bakayım bırakmıyorlar yakamı. Öğlenin sıcak geçeceğini haber veren sessiz, yüksek sis bulutları uçuyor üstümden. Rüzgâr seli, ormanın ince telli pürlerinde akıyor; anılarım titreştiriyor sanki onları. Gözlerim, koyaklar, pırıltılı sular, lekesiz serpme bulutlarla konuşuyor durmadan.

Sağımdan solumdan toprak rengi boz çekirgeler uçuşuyor, elime, ayağıma çarparak otların arasına düşüyorlar. Çiftleşen kelebekte doğanın utanma bilmez bir masumluğu var gibi. Gözle görülen bir canlılar fırtınası yöremde. Yukarıda ise, geniş halkalar halinde kartallar dönüyor; güneş kokan göğün mavi karnında lekeli gölgelerden farksızlar.

Yayvan dallı otların arasına ağını genişçe kurmuş duran örümcek önümde. Ağına dokunan nesnenin rüzgâr mı, böcek mi, insan mı olduğunu sezen bilgece duruşuyla bakıyor bana. Tırtıl kurdu bir uzayıp bir kısalan yürüyüşüyle ağına doğru yaklaşıyor örümceğin; ayırdında değil tehlikenin henüz. Ayırdına vardığı anda da, iş işten geçmiş oluyor; avını, taş gibi hareketsiz duruşuna borçlu olan örümcek, tırtıl kurdunu şimşek hızıyla kaparak deliğine çekiveriyor.

Saatlerdir yürümeme karşın, beni sürekli kendinden uzak tutmasını bilen Bolkarlar, başından hiç eksik olmayan kar eskileriyle, düşsel bir uzaklığın büyüsünü taşıyor içime.

Pınara doğru yürüyorum. Birbirine girmiş böğürtlen, yarpuz, püren, yabangülleri, kuş görmez sıklıkta örtmüşler pınarın üstünü. Gölgeleriyle boğmuşlar her yanı. Böğürtlen, yarpuz, su püreni dallarını elimle aralayarak, pınarı buluyorum. Öyle duru, öyle temiz bir akışı var ki, ipince suyun damar damar kırılarak akışı, dibindeki apak çakıl taşlarının üstüne vuruyor.

Pınar suyu soğuk, gürültülü tadıyla az aşağıdaki dere suyuna karışıyor. Saç saç uzamış, yapışmış yosunlar hafifçe dalgalanıyor yatağında derenin. Sedir ağaçlarının gölgesi vurmuş üstüne. Kayalar yosun tutmuşlar, yeşil. Yosunlardan süzülen şarlanın sesi, yosunların türküsü gibi.

Uzatsam elimi ormanın sesine dokunacağım…

 

(Yukarıdaki alıntı, Osman Şahin’in Mahşer adlı öykü kitabındaki “Gölgemin Gölgesi” başlıklı öyküden yazarla yayınevinin hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır. Öykünün bütünü için bak.: Osman Şahin; Mahşer, Can Yayınları, 2.Basım, 1998)