KONUK SAYFA YAZISI; Tümay Çobanoğlu-Bedriye Korkankorkmaz Söyleşisi

Metin Altıok’la…

Tümay Çobanoğlu – Bedriye Korkankorkmaz

(Aşağıdaki metin, Tümay Çobanoğlu’nun, Lacivert dergisinin Temmuz-Ağustos 2011 tarihli 40. sayısında Bedriye Korkankorkmaz’la yaptığı söyleşiden kısaltılıp seçilerek alıntılanmış, yazarların hoşgörüsüne sığınılarak tarafımızdan yukarıdaki başlık altında aşağıya aktarılmıştır.)

 

Tümay Çobanoğlu: “Bildiğim kadarıyla Metin Altıok, lisede felsefe öğretmenindi. Öyle değil mi? Metin Altıok’u, onunla olan dostluğunuzu, edebiyatla ilişkine katkılarını anlatır mısın bize?”

 

Bedriye Korkankorkmaz: “Şair Metin Altıok benim Bingöl Lisesi’nde okurken felsefe öğretmenimdi. Onunla dostluğumuz şöyle başladı: Metin Altıok bir hafta raporluydu. Rapor sonrası derse kaldığı yerden devam etmek için sınıfa, ‘Arkadaşlar içinizde düzenli defter tutma alışkanlığı olan arkadaşınız var mı?’ diye sordu. Sınıf bir ağızdan ‘Bedriye’ dedi. Öğretmenim defterimi istedi. Götürdüm. Ders sonrası, sınıftan çıkarken öğretmenim; ‘Bedriye seninle konuşmak istiyorum,’ dedi ve koridorda birlikte yürüdük. Bana ‘Şiirini okudum. Şiiri sen yazdın değil mi’ diye sordu. Yanıt yok. O gün öğretmenimin kollarını bütün sevecenliğiyle omzuma atıp ‘Bedriye şiiri bırakma e mi?’ deyişiyle bana ne söylemeye çalıştığını anlayamamıştım. Metin Altıok insana dair güzel dünyasıyla, olgunluğuyla, iyi bir dinleyici olmasıyla, arkanı yaslayacağın yüzyıllık bir çınar olduğunu insana hissettirmesiyle, insanı yüreğini yüceltmesiyle sadece benim değil, güzelliği seven ve insani olan güzelliklere tutkun her insanın kadim dostuydu.

Metin Altıok’tan bana geriye ne kaldı diye sordum kendime. Şimdilerde onun insan yanının şiir üzerindeki ağırlığını daha iyi algılıyorum. Yıllardır yazının ve yazının içindeyim. Şairlerin büyüklüklerinin ödüllerle ölçüldüğü, şiirin öldüğü söylemlerinin ortalıkta hortlaklar gibi dolaştığı, sanal ortamın şiiri kuşatma altına aldığı bir ortamda yaşıyoruz. Bir şair iyi şiirler yazabilir ama her iyi şiir yazan şair ‘güzel insan’ olmaz. Altıok, şiirleri ve kişiliğiyle güzelliklerin insanıydı. O yüzden insana dair her acının onun yüreğinde karşılığı vardı. Onun en önemli özelliği şiirlerinde olduğu gibi, davranışlarında da samimi olmasıdır. Önce insan sonra şairdi. Acıya kiracı değildi, acıya ev sahipliği yaparak ayrıldı aramızdan. Kabullenemiyorum sevmeyi bilmeyen insanların onu sevdiklerinden uzaklaştırmalarını… Kadim dostum, ortak üretim ve ortak tüketim ilkelerine inandığı için yakıldı. Katillerinden daha doğru, daha soylu bir insan olarak ölen şair Metin Altıok’un insanlık tarihine armağan ettiği yaşam eserinin, şiir kitaplarının önünde saygıyla eğiliyorum. Kadim dostumun yüreğimde yokluğuyla bıraktığı boşluk dolmuyor… Dinmiyor sızısı yüreğimin… Hiç unutmuyorum onunla Karaman’daki ilk görüşmemizde bana ‘Bismişah’ diyerek imzaladığı ‘İpek ve Kılabtan’ adlı şiir kitabını verdiği o anı… Merakla sordum: ‘Bismişah’ın anlamı nedir?’ Sorumu gülerek yanıtladı. ‘Bedriye, yeryüzünde insancıl değer ve güzellikleri temsil ettiğine inandığımız bir Şah varsa o şahin başı sensin.’ Kitaba çizdiği avuç içinde gözü olan kadın figürüne açıklık getirmedi. Onunla olan dostluğumuzda ikimiz de kendimizdik. Beni şiir yazabileceğime dedemden sonra yüreklendiren tek insandır. Babam şiir yazmanın zorluğunu çok iyi bildiği için bana bu zorluğu hiçbir zaman aşamayacağım yönünde farkında olmadan psikolojik baskı yapmıştı. Bu baskı yakamı bugün de bırakmadı. Çok az insan benim kendimi gönül rahatlığı içinde şair sıfatını yakıştırdığıma şahit olmuştur. Bu konudaki ürkekliğim her geçen gün artıyor, eksilmiyor. Benim şiir yazamayacağıma olan sarsılmaz inancımı fark etmesi ve olumsuz inancı yüreğimde silmeyi önemsemesi, bunun için mücadele etmesi, onunla hiçbir şey paylaşmamış olsaydık da yüreğimde ölümsüz bir yer edinmesi için yeterliydi.

Beni sürekli şiir yazacağım konusunda yüreklendirdi. Yazdığı şiirleri bana okuduktan sonra okuduğu şiirdeki hataları bulmamı isterdi benden. Taslak şiir ile bitmiş bir şiir arasındaki farkı görmemi sağlardı böylelikle. Benim şiire olan sevgimi şiir birikimiyle tamamlamam için bana önce Karaman’da sonra da Ankara’da eşiyle birlikte yaşamamı önerdi. Teklifini ailevi sorumluluklarımdan dolayı kabul etmeyince ona ısrarla şu sözü vermemi istedi benden: ‘Bir gün olur da bu fani dünyadan ayrılırsam şiir yazacağına dair bana söz vermeni istiyorum’ dedi. Benim şiiri karşılıksız sevme biçimim, düşündüğümün aksine şiire hakaret etmeyeceğime dair bana güvence verdi. Yalnızlığıma dostluğuyla hayatım boyunca istese de ortak olamayacağını bildiği için, şiire sarılmamı istiyordu benden. Benim zamanla şiirde kendimi ifade ederek beni hiçbir koşulda terk etmeyen kadim bir dosta kavuşturmak istediği için şiir yazmamı ısrarla istediğini bugün daha iyi anlıyorum. Ben de 2 Temmuz’dan sonra şiir yazmaya başlayarak ona verdiğim sözü tuttum / tutuyorum. Onun şiirim üzerindeki etkisini böyle özetleyebilirim sanıyorum.

İzin verirsen Metin Altıok hakkında bir açıklama yapmak daha istiyorum sorunun dışında. Ben hiçbir zaman hiçbir dergiye kendi kendime dostluğumuzu anlatan yazı yazıp yayımlanması için göndermedim. Benden yazmam istendiği için yazdım. Sevgili Zeynep’in hazırladığı Gölgesi Yıldız Dolu adlı kitapta da Afrodisyas dergisinde de yazmam istendiği için yazdım. Her şey bir yana bir dostun yokluğuyla insanın yüreğinde bıraktığı acı ne türden bir acıdır bunu ben yaşadım / yaşıyorum.”

 

(Yukarıdaki metin, Tümay Çobanoğlu’nun, Lacivert dergisinin Temmuz-Ağustos 2011 tarihli 40. sayısında Bedriye Korkankorkmaz’la yaptığı söyleşiden kısaltılıp seçilerek alıntılanmış, yazarların hoşgörüsüne sığınılarak tarafımızdan yukarıdaki başlıkla alıntılanıp yazarların ve derginin hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır.)