“Okumak için zaman bulamayan ama yazmak isteyen gençlerin yazıya dökecekleri dertleri var elbette. Bir an önce onlardan kurtulmak, sanırım daha çok ‘yazar statüsüne kavuşmak’ için yazıyorlar. Öylesine uzun bir süreç ki yazarlık, bir an önce ulaşılamaz.”
“Gençleri izliyorum elimden geldiğince. Çok beğendiğim öykücüler var. Dergilerden (14 Şubat Ankara Öykü Günleri -ne yazık ki piyasa şartlarına dayanamadı- Notos ve Varlık) tanıdığım genç yazarların nasıl hızla geliştiklerini, yol aldıklarını görebiliyorum. Adını saydığım dergilerde yaptığım atölye çalışmalarından tanıyorum bazılarını. Lacivert’i, fanzinleri, digital dergileri de izlemeye çalışıyorum. Beni şaşırtan öyküler okuyorum. Ötekileştirdiğimiz ‘Taşra’da yetenekli çok genç yazar var.”
“Öykü, diliyle, konusuyla, kurgusuyla, atmosferiyle, biçemiyle bir bütündür. Dil elbette çok önemli; hangi dille yazıyorsanız o dili iyi bilmek gerek. Konuyu işleme biçiminiz, bakış açınız, kullandığınız sözcüklerle oluşturduğunuz atmosfer ‘iyi bir öykü’ yazdırır. Konunuz sağlam, diliniz pürüzlü ise okuru caydırabilir. Sözcüklerin arkasında dağlar, derin uçurumlar vardır. Tek bir sözcük ya da bir cümle, birkaç sayfada anlatacağınızın özeti, okura ulaşmasını istediğiniz öykünün özü olabilir. Her şeyi anlatmaktan yana değilim. Kurduğunuz atmosfer, kullandığınız sözcükler, olay örgüsü birbirini tamamlar. Okuru düşündürmek isterim; ve isterim ki okur farklı ‘son’lar yazsın.”
“Vitrinde olmayı değil, üretebildiklerimle var olmayı isterim.”
“Hâlâ en büyük coşkuyu okurken yaşıyorum.”
Yukarıdaki alıntılar, Fatma Nuran Avcı’nın Lacivert dergisinin Mart-Nisan 2017 tarihli 74. sayısında yer alan “Nemika Tuğcu ile Öykü Üzerine…” başlıklı söyleşisinden aktarılmıştır.