Bir Sorusturmaya Yanıt
M.Sadık Aslankara
º Aziz Nesin’in kurduğu Vakıf, 33 yıldır varlığını sürdürüyor ve yardıma muhtaç çocuklara yuva olmaya devam ediyor. Vakfı, ülkemiz ve eğitimimiz açısından değerlendirir misiniz?
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez‘in ilk cildini (Düşün Yayınevi, 1966), 1967’de ağlamalarla okumuştum. İkinci cildini de çıkar çıkmaz okumuştum hemen. Aziz Nesin’in başka başka kitaplarının arka kapaklarına yerleştirilen, her kitapla birlikte yapısal gelişimlerinin de gösterildiği Nesin Vakfı fotoğraflarının anlamını, Aziz Nesin’in Vakfın bu gelişimine yönelik, en başta kendine, annesiyle babasına, çocuklarına, ülkenin yoksul çocuklarına, giderek tüm topluma karşı sanki tek tek hesap verircesine sergilediği derinlikli tutumunu, bu kitapları okuyarak kavradığımı, bunun bilincine ancak böyle vardığımı söylemeliyim.
İnsan, bu iki cildi okuduktan sonra, Aziz Nesin’in, böyle bir vakıf kurmaya yönelişinin gerekçesini, bunun temelini atmakta sabırsızlanışını, bütün bu nedenleri çok iyi anlayabiliyor. Bu, yalnız yüksek, çok yüksek bir insan idealinin somutlanışı değil, yanısıra aydın ahlaksallığı bağlamında erdeminin de göstergesi.
Aziz Nesin’in, söz konusu davranışıyla yalnız ülkemizde değil, tüm dünyada bütün zamanların en iyi, en güzel, en doğru örnekleri arasında yer alacağı açık!
Ben, kendi payıma Vakıflı ilgili, nerede bir haber ilişiyorsa gözüme, bunları okuyup bilgilenmeye çalışıyorum; kulağıma gelen kimi sözleri değerlendirmeye çabalıyorum. Bütün bunlarda Vakfın, ortaya çıkmış başarısı için sevinç, heyecan duyuyorum, ya bir iş gelirse başına diye de için için tedirginliklerle ürperiyorum elimde olmadan.
º Devlet dışı bir kurum olarak Nesin Vakfı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitimde devlet kurumlarıyla vakıfların getirdikleri konusuna girerken, ilkönce “vakıf” olgusu üzerinde durmak gerekir. Kuşkusuz vakıflar, genelde devletin ya da bir sınıfın erkine karşı kurulmuş yapılar. Ama kendileri de bir “erk” temeline yaslanıyorlar zorunlu olarak. Üstelik vakıfların, geçmişten günümüze geri bir yapılanmayı besleyerek geldiği de biliniyor. Cumhuriyetle birlikte vakıfların bir tarafa bırakılarak devlete çağdaş nitelikler verilmeye, vakıfların yerine sivilleşmenin, uygarlaşmanın gereği olarak “cemiyet”lerin (derneklerin) getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Ben, bunu, Mustafa Kemal’in çağaşlaşma girişimlerinden biri olarak almak eğilimindeyim. Tıpkı ezanın Türkçeleştirilmesi, ümmet dilinin yerine ulus dilinin getirilmesi, kentlilik bilincinin oluşturulmaya çalışılması gibi… Bu konuda yıllar önce “Çağdaş Devlet ve Vakıflar” (Cumhuriyet, 11 Ağustos 1994) başlıklı yazımda bu konular üzerinde durmuştum.
1980’den sonra gerici yapılanmanın kullandığı vakıf olgusundan ilerici, demokrat güçler de yararlanmaya çalıştı, çalışıyor. Nesin Vakfı, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı vb. örnekler bu yolda ne denli gelişmişlik sergilenebileceği, üstelik nasıl da yol alınabileceğini göstermesi açısından çarpıcı örnekler. Ne var ki vakıf olgusunun gerici bir model olmasını engellemiyor yine de bu durum… Düşünsenize, Soros Vakfı da vakıf değil mi sonuçta?..
º Vakfın eksiklikleri sizce nelerdir?
Vakfı henüz görmedim, Vakıfta henüz dolaşmadım, Vakıftaki çocuklarla, gençlerle birlikte herhangi bir etkinliğe katılmadım… İleride böyle bir fırsat doğar da bu olanak doğrultusunda Vakıfla ilişkiye girersem, kuşkusuz bu yönde gözlemlerim, izlenimlerim, saptamalarım olabilir; bunu da sıcağı sıcağına görevlilere, yöneticilere aktaracağım demektir bu!
º Vakfın gelecekte tek bir örnek olarak kalmaması için neler önerirsiniz?
Herkesin, yalnızca kendisi için çabaladığı, ama herkesin çocukları, gençleri sever göründüğü; ancak savaşlara, açlıktan ölen çocuklara, onlara reva görülen sokaklara, işçiliğe, işkencelere, cinsel sömürüye bakıldığında hiçbir dünyalının kendi çocuklarını, gençlerini sevmediğini derinden derine ürkerek kavradığımız bir çağda, bunun bizi nerelere doğru sürükleyebileceğini ileride hep birlikte göreceğiz…
Öyleyse yeni vakıflar kurulabilir elbet, ne ki asıl amaç, kendilerini kanıtlamış, topluma mal olmuş vakıfları güçlendirmek olmalı! Hele, Atatürk’ün kalıtına bile dokunulduğu, buna karşın kimsenin kılının kıpırdamadığı bir ülkede öncelikli amaç Nesin Vakfı gibi geçmişi olan köklü vakıfları tam anlamıyla toplumsallaştırıp kurumsallaştırmak, bunların yıkılabilirliği olasılığını kesinlikle ortadan kaldırmak olmalı!
(Nesin Vakfı’yla ilgili olarak yapılmış bu soruşturma üzerine, Aslankara’nın arşivinde gerek tarih gerekse yayın konusunda bir bilgi notu bulunmamaktadır.)