Değerli Sadık Hocam,
“ONDANCI” (Can Yayınları, Ocak 2019) adlı, şirin kitabınızı da, diğer bütün kitaplarınız gibi çok beğendim, keyifle okudum, bir kez daha tebrik ediyorum sizi. Tatlı birer kahraman olan anneyi de, çocuğu da çok sevdim, onların insani duygularını, erdemlerini ve çok sahici olmalarını. Onlara kurulan evrende yaşamak mutlu etti beni. Ustaca kurgulanıp ve ustaca işlenmiş olmasını söylememe gerek bile yok; çünkü ustanın eseri.
Kitabı mutlu, biraz da hüzünlü bir biçimde kapattım… Çok güzel olmasına güzeldi de, bunun elli, altmış sayfası nerede, dedim; belki daha da fazla? Zengin, mükellef bir sofradan, tadımlık yiyip de yarı tok kalkmak gibi oldu, desem, yeridir. Hain yazar, kendine saklamış olmalı, dedim ya da bizi ortak etmek istedi yazmaya. Bir de böyle yazarlar oluyor, iyi yazarlar mı desem, cimri mi, ekonomik mi, o kadarını bilemedim.
Kitap için söylenecek, yazılacak öyle güzel şeyler vardı ki, yazmadım, yazar kendisi anlasın, dedim; nasılmış? Hepsi iyi güzel de, Sadık Hocam, senin kahramanlara takıyorum ben Allah tarafından. Mutlu Varlık Tunçoku için nasıl kayıtsız kalamadıysam, buna da kalamadım. Hadi kalkıp, Mutlu Varlık Tunçoku’nun yanına gittim, derdine, sırrına ortak oldum, bunun yanına gitsem ne fayda?
Ah, Sadık Hocam, insan hiç, zavallı, kimsesiz, yarım birini pat diye anasız koyar mı? Aklım kaldı o çocukcağızda, düşündüm, düşündüm. Çare yine, Sadık Hoca, dedim. Çare elbet Sadık Hoca da, ben yine de bir çıtlatayım kendi bulduğum çareyi, dedim. Affınıza sığınarak, kendime göre ikinci bir cilt düşledim (her paragraf bir bölüm olarak) ve bunu bir sinopsiscik halinde yazdım, paylaşmak istedim (adı da “sondancı” olsa). Ne dersiniz?
Saygı ve sevgilerimle
Fatigül Balcı
*
“SONDANCI”
Mustafa’nın ailesi, yalnız bırakmadı beni. Anne, baba, abi, abla, yenge, işleri varsa gidip yapıyor, akşam da başıma toplanıyorlar. Hiç yaşamadığım bir akraba yakınlığıydı bu, hatta aile. Mustafa, bir hafta buradayız, duasını okutalım da, dedi. Ya duasını da okuttuktan sonra?
Yedinci gün de hemencecik geliverdi. Hoca çağırdılar, dua okutuldu, komşulara helva dağıttılar mağıttılar… Aile benimle vedalaşıp gitti, artık ben de onların bir oğluymuşum!
Hiç uyanmak istemediğim uykumdan Mustafa’nın gürültüsüne uyandım sabahın köründe. Annem gibi, yataktan kucaklayıp ilkin banyoya götürdü. Banyoyu hazırlamış, önce bir yıkan da acın, yasın akıp gitsin, dedi.
Uzun uzun yıkandım. Suyun, beni eritip delikten akıtmasını hayal ediyorum, yok muydu tanrının böyle bir gücü? Uykulardan uyanıp yataktan çıkmak istemediğim gibi, banyodan da çıkmak istemiyordum. Anam canımın içinden çıkıp gitmişti, canım bomboş… Bacaklarım ne ki, daha fazla eksilmiştim ben, daha fazla sakatlanmıştım! Ben bir oğuldum, evlattım daha düne kadar, artık o da değildim; neydim ben?
Mustafa beni çıkardı banyodan. Baktım eşyalarımı toplamış, kapının ardına taşımış. Öylece baktığımı görünce, Ya ne yapacaktım, dedi. Sen benim kardeşimsin unutma, dünya ahret kardeşim. Güldük. Abim gelip alacak birazdan. Artık ailen biziz, dedi.
Mustafa’nın ailesi karar almış, evlerinin yanında çevirdikleri arsaya bir ev yapmaya giriştiler benim için. Uzak, yakın bütün akraba gece gelip benim kondum için çalışıyordu. Annesi, Mustafa’yla kalırsınız, iyi olur; evde gelin, kız, çoluk çocuk kalabalığız zaten, dedi.
Server Hocanın desteği sürüyor, arada çağırıyordu beni. Bir zaman ders verdi, kitaplar okuttu, imtihanlara tabi tuttu, uuv… Sonra kısa yazılar yazdırdı, derken, benden bir okuryazar çıkarmayı başaracağına inandı, beni de inandırdı. Anneme sarılır gibi sarıldım kaleme, kağıda, kitaplara, o derece. Yazdıklarımı gerçekten beğeniyordu hoca. Artık kim tutar beni.
Karınca sürüsü gibi akrabayı taallukat, benim iki oda, bir mutfak ve banyodan oluşan kutu kondumu kısa bir zamanda yapıp bitirdi. Benim bir evim vardı, evim… Kimin evi? “……..” evi (bir zahmet, bir de isim). Kapıda bile yazacak adım, vay be!
Mustafa, iyi oldu lan, hiç tek başıma bir odada kalmamıştım şimdiye kadar, dedi. Ön odaya ben, arka odaya o, yerleştik bir güzel. Keyfimiz beyde yok.
Server Hoca, bana aylık bağlattı. Kızı da, kendisi de bir hayli uğraştı, sağ olsunlar. Ah, ne sevindim, ne sevin-dim! İlk aylığımı aldık, Mustafa, içki içelim mi lan, dedi. İçtik.
Server Hoca ile kurguladığımız romanı yazıp bitirdim. Hoca, benden aldığı çıktıyı, bir editöre düzelttirdi. Bu dosyanın ilk hali ile, edit edilmiş son halini didik didik incelemem, bir staj oldu benim için.
Mustafa’nın amcasının kızı, Dilda gündüzün bize geliyor, sohbet ediyorduk, gözleri gözlerimde. Ne yaman, ne tatlı bir kızdı, of, dilli serçe… Etrafı kolluyor, gizlice geliyordu fırsatını bulunca. Bir keresinde, yengenin yemek getirdiği sırada, içeride yatağın altına saklandıydı. Gerçekten seviyor muydu ki beni? Galiba… Bir gün beni öptü, kimseye söylememem için yemin ettirmek isterken, ben de seni öpeyim, sen söylemezsen, ben de söylemem, dedim.
Server Hoca, sonunda bir müjde verdi, iyi bir yayınevi ile görüşmüş, yanıt olumlu… Sevinçten Dilan’ı aradım hemen; Mustafa’yı daha sonra.
Mustafa, pat diye sordu, lan, bu Dilan’ı alalım mı sana, dedi. Mustafa biliyor muydu ki, vay be! He, dersen, askere gitmeden halledelim şu işi, gözüm de arka kalmaz, dedi.
28 Ocak 2019