ÖYKÜ KİTAPLIĞI; M.S.Aslankara; Demet Danki Erken; ‘Pardon, Çıkaramadım’;

Demet Danki Erken;
“Pardon, Çıkaramadım”…

M.Sadık Aslankara

Demet Danki Erken’den bir ilk kitap; Pardon, Çıkaramadım. (Kanguru, 2019) Verimleriyle daha önce dergilerde görünmüş olan Demet’in ilk öykü kitabı.

Okurken farklı izlenimler arasında gidip geldim diyebilirim. Öyle ya, öykülerden birini okuyorum, anlatımcı hikâye duruşu yansıtıyor, bir başkasını okuyorum, bu kez güzel bir anlamlandırma öyküsü olarak çıkıyor karşıma.

Anlamlandırmaya dayalı örneklerde, Demet’in anlatmaya girişmeden ayrıntılar, satır araları, göndermeler eşliğinde öyküyü okura kurdurmayı başardığını söyleyebilirim. Bunu gerçekleştirirken anlatı öğelerini dramatik akslar üzerine yerleştirip öyküyü öyle yapılandırıyor, sonuçta metni alabildiğine yükseltiyor.

Bu yaklaşımını pek çok öyküsünde gözlemek olanaklı Demet’in. Böyle olduğunda okur yoğun, katmerli bir okuma hazzından içeri adım atıyor, bu hazzı kuşanıyor.

Ama bir de var ki, gazete haberi havasında anlatıyor da anlatıyor. Böyle olduğunda öykü ister istemez yükseklik yitiriyor. Olgusal olarak nitelenen gündelik yaşantı da öyküye katılabilir kuşkusuz, ancak yazar bunu herhangi anı paylaşırcasına, gazetelerde okuduğumuza benzer hikâye diline dayalı olay dizisi aktarırcasına yapmanın öyküye zarar vereceğini hiçbir zaman unutmamalı.

O zaman, okuma lezzeti eh, en azından sasılaşıyor bir ölçüde. Sonra bakıyoruz bu anlatım içinde albenili söyleyişler eşliğinde imge, parıltılı deyiş-söyleyiş yelpazesiyle bir şairanelik batağı da çıkabiliyor karşımıza. O zaman “çığlığa yazılı baharatlı ses” (10) vb. deyişler tökezletiyor ister istemez okuru.

İletişim diliyle kaleme alınanlar kadar “anı havası”nın da öyküye ayak bağı oluşturacağı göz ardı edilmemeli. Özel bir amaç yönünde örüntülenmiyorsa eğer, öyküde anı esintisi, çağrışımı türünde uzanımlara kaptırmamalı kendisini yazar. O zaman “Bulutlar”, “Şahmaran’ın Sırrı” vb. öyküler yanında “Süt”, “Camın Öte Tarafı” vb. örnekler, oldukça yüzeysel kalıyor. Ayrıca “Süt”le “Helin”deki devamlılık da dikkati çekiyor.

Demek ki herhangi yazar yazınsal açıdan sonsuz deneyimleme olanağına sahip olmakla birlikte yine de öykülerini bir araya topladığında söz konusu öykü kitabının somut gövde anlamında biçemsel bütünlük yansıtması gerektiğini aklından çıkarmamalı.

Buna göre öykü, elbette yazarın yapmış olması gereken bir “eksilti”yi zaten içerecektir, ancak ürünler kitap oylumunda bir araya getirildiğinde bu kez bunlar arasında da “seçim” yapılabilmeli, gerektiğinde kimi öykülerin kitap bütünlüğü dışında tutulmasını yazar içine sindirebilmeli. Kitap nesnesinde de bütünlük gözetmek zorunlu çünkü.

Yine de sonuçta bir yazarımızın “ilk öykü kitabı” üzerinde duruyoruz şurada. Tarık Dursun K.’nin Necati Tosuner’in ilk öykü kitabı üzerine kaleme aldığı yazıdaki deyişi anımsanabilir burada: “Güzel Acemilik”. Bırakalım yayımlanan ilk kitabı, her kitabın yayımlanışı öncesinde yazar, yeniden yeniden akıl cebinden çıkarıp söz konusu ölçütü, kendini denetlemeyi bilmeli derim.

Bunca sözün ardından beni yine de yazarın öyküleme biçiminin, öykü sanatına yaklaşımının, öykülerdeki estetik biçimleyişle somutlayışının ilgilendirdiğini söyleyeyim daha çok.

Bu açıdan Demet Danki Erken’in Pardon, Çıkaramadım adlı ilk öykü kitabı, öykücülüğümüzde bir ilk kitap olarak belirgin bir biçemsel bütünlüğe sahip görüntü vermese bile kendi çizgisinde tutarlı bir yapıt bağlamında alınabilir kanımca.