ÖYKÜ KİTAPLIĞI M.S.Aslankara; Esmahan Devran İnci; ‘SUYUN ŞARKISI’

ESMAHAN DEVRAN İNCİ;
“SUYUN ŞARKISI”…

M.Sadık Aslankara

Esmahan Devran İnci’den bir ilk kitap, öyküler toplamı; Suyun Şarkısı (NotaBene, 2020).

Esmahan, “dinleyecek, anlayacak birine hikâyesini anlatmayı” (26) isteyen kişilerle tanıştırıyor bizi öykülerinde. Ne var ki temkinli bu kişiler aynı zamanda, çünkü hikâyesini “sadece merak edenlere anlatıyor”muş görünüyorlar. Bu yanıyla “taşımakta zorlandığımız hayatlarımızın kokusu”nu getiriyor aslında yazar. O zaman öyküler, “hayatın kokusu” olup çıkıyor bir biçimde, sonuçta hepimizi paydaş kılıyor. İşte bu nedenle “bire bin katılarak yayıl(ma)” olanağı bulabiliyor anlatılanlar. (41, 53)

Bir öykü için metnin iç çeperleri yönünde söylenebilecek ne varsa, şu bir iki tümcede bunlar yakalanabilir pekâlâ. İşte tam bu noktada durup öykünün iç çeperlerine eğilmek gerekiyor bana göre. Çünkü az sayıdaki örnek dışında Esmahan’ın, kaleme aldığı öykülerde, anlatılanların ardında bir artalan anlamlandırmasının da gerektiği gerçeğine yeterince eğilmediği görülebiliyor. Böyle olduğunda, derinliğe inmeyen, gereğince katmanlaşmaya yer açılmadan bırakılmış yüzey öyküleri bağlamında geliyor önümüze bu verimler.

Sıcak, hoş, etkileyici öyküler yok anlamına gelmiyor bu sözlerim. Nitekim örnekse “Ö.’nün üç Günü”, öyküde artalanı okura kurdurma yönünden dikkat çekici yükseklik sergiliyor.  Ama bunda da yine bir eksiklik sezilmiyor değil. Öyküdeki şu tümceyi alalım: “…[İ]nsanların bir araya geldiği her yer polis kaynıyor, heykellerin bile çevresi sarılıp başı bekleniyordu.” (66)

Tümcede dile getirilen her neyse, herhangi öykü okurunca bunun bilinmeyeceği düşünülemez, onun için de orta malı söyleyiş örneği haline geliyor söz. O halde böyle değil de şiirde olduğu gibi bunun çok farklı bir biçemle düzenlenmesi gerekmez mi? Bu biçimiyle bir gazete tümcesinden yani iletişim diliyle mantığına dayalı söyleyişten farkı kalıyor mu tümcenin?

Demek ki dilde de gerekli özenin henüz yeterince yerine getirilemediğini vurgulamış oluyorum. Ancak öykülerini yapılandırmakta, çatmakta göz dolduran bir yanı yok değil yine de yazarın. Gerçekten Esmahan’ın, bunlar kadar eksiltili anlatım konusunda sergilediği duyarlı davranışla da öykü sanatıyla yakın bağlar kurmayı başardığı söylenebilir.

Sonuçta pek çok ilk kitapta rastlanabilecek kimi eksikleri Esmahan Devran İnci’de görmeyi olağan karşılamak durumundayız. Ayrıca bundan sonraki adımları çok daha başarıyla karşılayacağından kuşkum yok onun.

Yeter ki öyküyü bırakmasın.