ÖYKÜ KÜRSÜSÜ; Aslı Över; ‘…’ – Öykü

(…)
Aslı Över

Dört kadın oturmuş poker oynuyorlardı. Birden bir çığlık duydular. Odaların birinden geliyordu. Çocuk sesine benziyordu. Halbuki ev sahibi olan, poker arkadaşları Melda, Ferda ve Benan’ın, üç kadını oyuna davet eden Deniz Hanımın da çocuğu yoktu. Hiç evlenmemişti. Çığlık diğer evlerden geliyor olabilir miydi? Emin olamamışlardı.

Deniz Hanım korkuyla başını kaldırıp arkadaşlarına baktı. Arkadaşları da korkmuştu. Daireyi kolaçan etmeye karar verdiler. Dairedeki kapılardan birini açan kadınlar iki çocuk gördü. Biri ağlıyordu. Öbürü cesetti. Fakat birden ağlayan çocuğun saydam olduğunu fark ettiler. Ceset ise gerçekti. Ağlayan çocuğun, cesedin ruhu olabileceğinden şüphelendiler. Emin olamadılar. Çünkü yerde ayak izleri yoktu. O halde bu ceset buraya nasıl gelmiş olabilirdi. Buraya geldiğini belirten bir işaret de görmemişlerdi daha önce.

Birden bir şey hatırladı Deniz Hanım. Evin etrafında bir adam dolanıyordu. Elinde de bir poşet vardı. Poşette kıpırtılar gördüğünü de hatırladı. Onu daha önce evin yakınlarında hiç görmemişti. Bu adam kimdi onu da bilmiyordu. Arkadaşları bunun üzerine onunla kalmaya karar verdiler. Çünkü adam kötü niyetli biri de olabilirdi. Ertesi gece Deniz Hanım’ın karşı komşusu Sibel Hanım evinde ölü olarak bulundu. Kanlar içinde yatıyordu kadın. Bu yüzden polis daireye kimsenin girmesine izin vermedi. Kimdi bu cinayeti işleyen, neydi sebebi. Bilen yoktu. O gece moralleri bozuk olduğu için poker oynayamadılar. Bu olay sinirlerini bozmuştu hepsinin.

Aynı gece poker oynayan gruptan Melda Hanım kapısının zorlandığını işitti. Pencereden baktı kimse yoktu. Saatine baktı sabaha karşı dörttü. Kim olabilirdi ki bu saatte? Acaba Sibel’i öldüren onu da mı öldürmeye gelmişti? Kararsız kaldı. Korkmuştu bir yandan. Çünkü yalnız yaşıyordu. Eşi yıllar önce kanserden ölmüştü. Çocuğu da olmadığından yalnız kalmıştı. Hayatını renklendiren pokerdi yalnızca.

Düşünceler içindeyken kocasının sesini duydu beyninin içinde. “Melda’m kapıyı asla açma, dışarıda baltalı bir deli var,” diye seslendi ona. İrkildi. Bu ses canlı mıydı? Yoksa aklını mı yitiriyordu? Ama ses o kadar canlıydı ki inanmak istiyordu bunun kocasının sesi olduğuna. Kapıyı da açmadı böylece. Mutfağa gidip su koydu kendine. Cama doğru başını kaldırdı ve çığlık atamadan kanlar içinde yere serildi. Hafifçe kaçmaya çabaladı. Ama katil onu yakaladı ve tekrar bıçağı sapladı. Artık kaçacak hali yoktu. Kafası öne düştü ve sustu. Kulaklarındaki o ses çoktan yok olmuştu. Katil ise onun can çekişmesi bitmeden çıkıp gitti. Arkasında yeni bir ceset bırakarak.

Ertesi gün eve gelen temizlikçi kadın Melda’yı o halde görünce ne yapacağını bilemedi ve hemen polisi aradı. Yine ölüm, yine cinayet ve kimliği bilinmeyen bir katil vardı ortalıkta. Arapsaçına dönmüştü kısaca sorun. Katilin mahalle sakinlerinin karşısına nerede çıkacağı belli olmuyordu artık. Korkuyorlardı ve kendilerince önlemler aldılar. Ama bu bile bir süre sonra yetmemeye başladı.

O çocuk cesediyle karşılaştıkları gece başlamıştı her şey. Katil bir hafta on gün ortalıkta görünmedi. Artık bittiğini düşünerek herkes rahatlamıştı. Ama tam huzura erdik dediklerinde yeni bir cinayet daha işlendi. Bu kez öldürülen Ferda Hanımdı. Fakat o kolları kesilerek vahşi şekilde öldürülmüştü. Kan bütün duvarlara sıçramıştı.

Bu cinayetler mahalleyi sindirmek için miydi? Kimse emin olamadı. Ferda Hanım aksi, kimseye kolay yanaşmayan bir kadındı. O yüzden mahalleli fazla üzülmemişti bu ölüme diğerlerine üzüldüğü kadar. Ve de olay kapandı fazla deşilmeden. Olay kapanınca ailesinin de yapacağı fazla bir şey kalmadı cinayete dair.

Etraf sessizliğe bürünmüştü. Cinayetlerin peşine düşmeyi bırakmışlardı. Çünkü birini çözelim derken öbürü işleniyordu. Fakat kimdi bunları yapan bilen yoktu hâlâ.

Sevda Hanım o gece çocuk cesedinin yanında bir not gördüğünü hatırladı. Nottan aklında kalan şuydu:” Bana yaptığınız zulmün hesabını vereceksiniz.” Bunu kimin yazdığını da hatırladı. Dört yıl önce mahallenin huzurunu bozduğu için oturduğu daireden yaka paça atılan Tayfun Beydi. O halim selim bey bir katil mi tutmuştu yani. İnanası gelmedi. Demek ki insanlar çaresiz olduğu zaman her şeyi yapabiliyordu. Buna bir son verilmeliydi. Belki de adam kirasını ödeyemediği, çocuklarını doyuramadığı için böyle bir çözüme başvurmuştu. Ama önce onun yaptığından emin olmalıydılar.

Bu düşüncelerini mahalleliye açtı Sevda Hanım. Toplantı yapılmasına karar verilip Tayfun Bey çağırıldı. Adam toplantıya gelince bu cinayetleri kendisinin işlemediği ortaya çıktı. O halde kimdi. Belki de bu seri cinayetler hiçbir zaman çözülemeyecekti. Çok can sıkmıştı bu durum. Tek çözüm her zaman yaptıklarına benzer biçimde durumu kabullenmekti. Ve kabullendiler. Katili ortaya çıkaracak bir davranışta bulunmadılar.

Biliyordum böyle yapacaklarını. Çünkü katil bendim.

İmza: Benan.

 

(Öykü, adsız gönderilmiş.)