ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: Ayşegül Özaydemir; Gemi Yalnızı – Öykü

Gemi Yalnızı

Ayşegül Özaydemir

El yordamıyla karanlıkta yürüyorum. Elektrikleri kesik koca bir apartman içimden geçiyor. Birinci kattaki yalnız yaşayan kadının zavallı köpeği yine hacetini orta yerde gidermiş, azar işitiyor. Yan dairesinde yeni evlinin keki sönmüş; hayalleri neydi? Evlendiğimde nasıl da mutluydum; iki ay sonra başkalarıyla sevişmeye başladı, boşandık.

  Yolda kalmışlığın böylesi.

Kapımın önünde yine izmaritler… Ben süpürmekten bıktım, sigarasını içen çöpünü atmaktan bıkmadı! Oysa izmarit deyince aklıma önce balık gelir. Sigaradan tiksinirim, balıktan değil.

  Sigara içerdin.

Ellerim dolu, kapı kilidini açmaya çalışıyorum. Olmuyor. Ağır torbaları hafifçe yere bırakıyorum. Yarım kilo hamsi poşeti hâlâ elimde. Balıkçı etten ucuz diye bir kilo satmaya kalktı, almadım. “Bir kedim bile yok, şehre Bohemian Rhapsody gelmiş, hadi gülümse,”  dedim midemden. Gülümseyince “Balıkları bir liraya temizlerim,” dedi. Parasında değildim. “Ben alışkınım,” dedim,“Hem ayıklanmışı eve varıncaya bayatlıyor, kokmadan pişirmeli.”

  Söylemedim.

Bayat balık sevmediğimi bilirdin ve bayat kalkan yiyorduk. Bilmiyordun.  Sustum. Pahalı balığı lüks restoranda “racon gereği” yerdin ve arkadaşlarına yedirirdin. Evde pişirmeme nedense müsaade etmezdin.

  Sormadım.

Denizden çıktığı gibi pişen o tadı nereden bilecektin ki; çocukluğun kör bir karada, bir göz evde geçmiş. Hayallerin gözünün gördüğünü ele geçirmek üzerine. Sıfır km spor Audi almıştın. Restoranda arabanı anlatırken upuzun kirpikli Binbir Gece gözlü çocuğa bakmakla mutluydum. Sonra bir gün kalabalık lüks restoranda pırlanta mı elmas mı parlak taşlı bir kolye hediye etmek istedin. Aklıma Afrika’da ölenler geldi. Takmadım, çok bozuldun. Sanki gücün tükenmiş gibi nefesin de çıkıp gitti o güzel dudaklarından. İki yıl oldu.

  Kimseyle çıkamadım.

Hamsiyi buğulasam mı, kızartsam mı? Ya mısır unu kalmamışsa?  Balık yemekleri kitabına mı baksam?

  Bir masaldı.

İlk defa kitap fuarındaydın. Elinde çoksatar bir kitap, imza için yazarını arıyordun. Bana sordun ve masal gözlerinle tanıştım. Geceleri içinde kaybolduğum…

Kitapları özetlerinden ve sonlarından okurdun. İmzalattığın kitabı da bana okutmuştun ya vaktin yok diye! İsimlerimiz vardı: Ben “Kitapcanavarı”, sen “Kitapzamane”. Hayallerim, hayallerin farklıydı.

  Olurduk.

Arabana binerken bana kapıyı açardın, rahatsız olurdum. Hesabı hep sen öderdin, rahatsız olurdum. Lüks yerleri severdin, rahatsız olurdum. Ampulü değiştirdim, musluğu sıktım, çivi çaktım, rahatsız olurdun.

  Gereksiz değildin, gereksendin.

Mısır unu kalmamış! Buğulama da canım istemiyor.  Izgara da olur! Babamın hediyesi ızgarada…

“Kendine yetmeyi ve birlikte yaşamı öğretir deniz,” derdi babam. Neden yalnız olduğumu anlıyorum; babam gemide balık tutmayı öğretmişti!