Şişt Şişt
Figen Şentürk
Odasında dolaşıyorum ayak ucuyla.. Sait Faik uzanmış, Burgazada boyunca uyuyor.. Kim bilir ne görüyor rüyasında.. Kuş, kedi, köpek, ille de balık.
Şişt şişt sessiz olun, Sait Faik uyuyor..
Martı sesleri duyuluyor rüyasından ve vapur düdüğü. Demek yolculuk başlıyor.
Kapalı sayfalar arasında geziniyor aklım. Aman Tanrım! Daha önce kimseler okumamış kitabı. Dokunmamış ona.. Bakir..
Nasıl dokunmalı şimdi sana. Öykülerin canını acıtmadan nasıl sevişmeli seninle.
Önce uzunca seyretmeli belki.. Usulca yanaşmalı.. Güzel sözler etmeli.. Gönlünü almalı öykü kahramanlarının.. Biraz biraz koklamalı.. Bin dokuz yüz elliler… Mis gibi İstanbul kokuyor.. En sevdiğim.. Ama nasıl yanaşmalı böylesi bir kıymete.. Usul usul okşuyorum kapağı, “Mahalle Kahvesi”.
İnce belli bardaklardan gelen onca kaşık sesi.. Biri çay diyor diğeri kahve.. Yaklaştıkça sesler mi artıyor ne..
Şişt şişt sessiz olun, Sait Faik uyuyor..
Utana sıkıla ilk sayfaya gidiyor gözüm.. Buğday ten, saman sarısı yaprak.. Bir cesaret parmak ucu dokunuyorum, elim titriyor, o da mı titriyor ne..
Dopdolu gözüküyor içi.. Belli ki yazı makinesi gayrimeşru gecelerin birinden peydahlamış harfleri..
Tedirginliğimizi okşayan bir ses duyuluyor sonra; kırmızı, yeşil, mavi, turuncu borulardan. İğnenin ucu dans ediyor. İnce güzel bir kadın canlanıyor içimizde, eski bir fokstrot çalmaya başlarken ateşli gramofonda..
Dönüp bakıyorum, Sait Faik uzanmış Burgazada boyunca uyuyor.. Devam ediyorum sonra… Parmaklarıma engel olamıyorum artık, buğday tenli sayfaların koynunda, bir o yana bir bu yana.. Bir esrik hal alıyor ellinci sayfada. Birinin peşine düşüyorum.. Sevdiğimin sevdiği mi yoksa ben mi öyle sanıyorum.. Hangi sokağa sapsam eşlik ediyor bana. Bir adım önümde bir adım ardımda.. Ne biçim bir iş anlamıyorum.. Biraz daha şarap olsa iyi gelir.. Aklımın içinde bu ne gürültü yahu…
Şist şist sessiz olun, Sait Faik uyuyor..
Kör Mustafa karanfiller ekiyor dünyanın ortasına ve hiç durmadan sağıyor domatesleri en edepsiz yerlerinden..
Öte yandan Ermeni Balıkçı uzanıyor simide, susamları dökerek denize, Hadi zo, diyor yakalasana bu tadı Topal Martı.. Ayyaş Varyet seni seviyor..
Parmaklarım alıştı, buğday tenin içinde seferler düzenliyor taa Şark’tan– Garp’a dek… Bu yazı makinesi aklımı aldı. Fokstrot çalmaya devam ediyor..
Gökyüzündeki ampul yavaş yavaş sönüyor, Sinağrit Baba oltaya takılıyor, kitabın tüm sayfaları çığlık çığlığa cildinden ayrılıyor..
Şiştt şitt susmayın artık, Burgazada boyunca Sait Faik uyanıyor…