ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: M.S.Aslankara; Ayşe Nilay Özkan Öyküsü Üzerine

Ayşe Nilay Özkan Öyküsü Üzerine

M.Sadık Aslankara

İlk bakışta insanda, olay aktarıyor izlenimi bırakabilecek bir üst okumadan kaçınmak gerekiyor Ayşe Nilay’ın öyküsünde. Çünkü sıradan öykü bağlamında alanlar çıkabilir böylesi görüntünün yol açacağı aldanmadan ötürü. Özellikle olay aktarımına kolayca aracılık yapabilecek elöyküsel anlatımın buna ayrıca dayanak oluşturduğu da öne sürülebilir.

Oysa bu tür genelleyici tutumdan kaçınılıp da kaba bakışa dayalı üstten okuma bir yana bırakıldığında Ayşe Nilay Özkan’ın kaleme aldığı “Kırkın Başı” için kolayca kazıya girişilip alt okumaya geçilebilir hemence.

Bu yönde öyküde kendisini ele veren sağlam nirengiler, böylesi bir alt okumaya dönük koridorları önümüze serip yolumuzun belirginleşmesine önayak olabilir pekâlâ.

Gelin üst okumada karşımıza çıkan öyküsel verileri sıralayalım ilkin:

  1. Kocası yenice askere gitmiş İstanbul kökenli bir kadın mühendis, ancak taşrada patlayıcı madde fabrikasında bulabildiği işte, iki çocuğuyla bütün sıkıntılara göğüs gererken güçlüklere karşı yapayalnız direnmeyi yeğler yine de.
  2. Lojmanda komşusu, biri henüz memede iki çocuğuyla yapayalnız kalan mühendis kadına karşı kapıyı kapatmıştır âdeta.
  3. Ancak mühendisin yönetiminde çalışan bir işçinin annesi kadına karşı farklı bir duyarlıkla yaklaşır.
  4. Dönem 1960 başlarıdır; okuru, yaklaşık altmış yıl öncenin yaşam kesitiyle baş başa bırakarak kenara çekilir yazar.

Bu veriler alındıktan sonra yapılabilecek bir alt okuma, derinlikli bir artalanla buluşturmakta gecikmiyor okuru.

İşyeri lojmanında, dışarlıklı olacağı kestirilebilecek kapı komşusu kadının, iki küçük çocuğuna karşın mesleğini bırakmayan kadını kıskandığı açıktır. Kendisiyle eşitlenmesini arzu eder, işi bırakıp onun da kendisi gibi evine dönmesini, çocuklarına annelik yapmasını ister.

Oysa kadın başarılı bir mühendistir. Hemen karşındaki tek göz evde güç koşullarda yaşamaya çalışan işçi annesi, oğlunun da takdirini kazanan, kırk kişiyi hem de erkeklere oranla daha iyi idare eden kadın mühendisi uzaktan izler ilkin, ama yaşadığı sıkıntı karşısında lojmanda oturan görece daha olanaklı olduğu kestirilebilecek çalışmayan kadın gibi duyarsız kalmaz. İşçi annesi, hem kadınca bir ahlaksallıkla yaklaşır mühendise hem de gizli bir hayranlık duyar ona karşı.

Böylelikle okur, bir yandan 1960’larda olanca gücüyle hükmünü sürdüren mahalle ahlakının işleyişine tanık olur, öte yandan emekçi halkın yaşamına ucundan kıyısından tanıklık yaparken enikonu toplumsal, sınıfsal çelişkilerle de yüzleşme fırsatı yakalar.