ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: M.S.Aslankara; Ayşegül Özaydemir Öyküsü Üzerine

Ayşegül Özaydemir Öyküsü Üzerine

M.Sadık Aslankara

Ayşegül Özaydemir, öyküde yeni bir ad belki, ancak onun öykü sanatının gereksinirlikleri yönünde kaleme aldığı ve “Öykü Kürsüsü”nde okuduğunuz, “Gemi Yalnızı” adlı verimi, dikkat çekici ivmeye sahip.

Öyle ya, alabildiğine koygun bir duyguyu, yapyalın biçimde, herhangi süslemeye gitmeden, üstelik anlatmaya da kalkmadan bunu okurda kurdurabilmek kolay değil. Böyle öyküler, yazarından her zaman daha fazla işçilik bekliyor çünkü. Nedir peki Ayşegül’ün bu öyküde sergilediği hüner, neler söylenebilir onun bu hüneri üzerine?

Okuduğumuz, olgusal anlamda da yalnızlaşmış bir anlatıcı ağzından “yalnızlık” öyküsü kuşkusuz. Anlatıcının yalnızlıkken değil kalabalıkta yaşadığı yalnızlık bu. Yazar bizi, daha ilk tümcesinde bu yalnızlıkla yüz yüze getiriyor. Oturduğu apartman, anlatıcının âdeta “içinden” geçiyor; öylesine geniş bir boşluğa açılıyor yani. İç-ses çağrısı da işte bu noktada başlıyor kaçınılmaz biçimde, sürüyor. Bu boşluğu başka türlü dengelemesi olanaksız.

Öyküsünü özöyküsel anlatımla yapılandıran Ayşegül, öykü kişisine çok yönlü bir söyleşim yakıştırabilir artık bu durumda. O zaman çarşıdaki balıkçıdan apartmandaki komşularına, boşandığı kocasından birlikteliğinin farklı evrelerine uzanır sorular üreten bu söyleşimi. Sonunda babasıyla noktalar bu iç sesi anlatıcı, yalnızlığın temelindeki gerçeklikle yüzleşir daha çok.

Anlatıcı, öykünün dış yüzü olarak alınabilecek boyutunda yaşamına dönük farklı evrelerin notunu düşer aslında. Ne var ki asıl seslenişini boşandığı kocasına karşı sürdürür. Kavgası onunladır, yalnızlığının kökeninde onun tutumu, davranışı, son olarak kendisini aldatması öne çıkar. Oysa temel sorun kocanın kültürsüzlüğünde yatıyordur, savrulmaya onun bu yoksunluğu yol açmıştır.

Ancak yazar bunları anlatıcının içinden geçirirken sezgisel bağlamda öykünün alımlanışını okura bırakır. Anlatıcı, olup biteni içinden geçirdikçe bunları yorumlamak okura düşecektir, sonuçta da öykü bu doğrultuda tamamlanarak kurulacaktır.

Sonuç, yalnızlığın daha da koyultulması, âdeta pekiştirilmesi biçiminde gelir önümüze. Katmerli bir yalnızlıktır bu, babadan geçmiş olan. Öğrendiği dayanak noktası bunu ele verir: “Kendine yetmek”. Balık tutmasını öğrendiğine göre yalnızlıktan kurtulması da olanaklıdır o halde.

Öykünün en dikkat çeken yanı, görece hiçbir fazlalık barındırmaması, öykü içinde yer alan her öğenin, gerekirlik sınırları içinde döngüsünü tamamlayıp işlevini yerine getirdikten sonra öyküden çıkması bana göre.

Dikkat çekici bir yalnızlık öyküsü. Hadi Ayşegül, devam!