ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: M.S.Aslankara; Duygu Terim Top Öyküsü Üzerine

Duygu Terim Top Öyküsü Üzerine
M.Sadık Aslankara

Bildiğim kadarıyla henüz bir yayın yapmış değil Duygu Terim Top. Ancak okuduğum kimi şiirleriyle metinlerinden kalkarak enikonu tanıdığım bir yazar o. Nitekim “Çakmak” adlı öyküsü, bu yanıyla onun verim yelpazesine dönük oldukça doyurucu bir örnek oluşturuyor denebilir.

“Çakmak”, ilginç bir psikolojik doku yansıtıyor.

Ana damarını, “niteliksel çatışma”nın oluşturduğu öykü, atmosfer olarak bir yanıyla seçme-kararsızlık, öte yanıyla seçenek-kararsızlık, sonuçta yollarla buna dönük seçimler arasında oldukça katı, sert çatışmalara sıçrayabilecek bir yangının kıvılcımlarını taşıyan anlatı bağlamında öne çıkıyor.

Özöyküsel aktarımla kurulan öykünün kadın karakteri, kocasıyla yollarını ayırsa da onunla boğuşmasını bitirmemiştir. Tersine, bu çatışma, geçmişte olduğu kadar yaşanan an içinde de canlılığını alabildiğine sürdürmektedir.

Anlatıcı, tıpkı bulmacadakine benzer biçimde iki seçenekten birine yönelse başka sonuçlara varacağı kanısı taşıdığı halde bu seçeneğe sırt dönmüş, farklı bir güzergâhı seçmiş görünürken yine de onu kahredici sonuca taşıyan bu kararla kaçınılmaz biçimde trajik ikilemle karşı karşıya kaldığını anlamıştır.

Yazarın öyküye yerleştirdiği veriler, artalandaki yoğunluğun öyküsel öğelerle eşdeğer olduğunu gösteriyor bize “Çakmak”ta.

Öyleyse şöyle bir artalan okumasına girişilebilir: Anlatıcı, kendisini aldatan kocayı vurmak istese de bunun yerine kocayı aldatarak ondan öç almaya niyetlenir belki, ancak böylesine bir ilk niyet duygusu bile, denemeye kalkmadan çöker.  Şiirdir, mırıltıdır, iç sestir belki kocaya karşı kustukları, ancak yerli yerinde bir metindir bu haliyle. Şiir söylemi, kadını rahatlatır da zaten bir ölçüde.

Bir erkek düşünecektir. Ne ki, rastlantıyla ilk fırsatta tanıdığı, duruşuyla ilgisini çeken erkek de, “varlığından utanan haliyle bir öteki”dir. Yazar, göze batacak ölçüde öne çıkararak kullansa da işlevsel değer taşıyan ayrıntı, öyküdeki anlatıcı kadın kadar eski kocasının da önemli bir özelliğini ele verir. Böylece öykü farklı bir evrilmeye de uğrar.

Çünkü ilgi duyduğu, kocasının eski sevgilisidir ama kendine yakıştırdığı erkektir aynı zamanda bu adam. Buna göre durumda bir artalan vurgusu olarak koca kadar, anlatıcı kadının da bir biçimde eşcinsel, biseksüel eğilimler taşıdığı sezdirilir, uzak çağrışımlarla. Örneğin anlatıcının “uzun saçlı erkeklere zaafı” bunu duyurur bize. Böylece öykü, psikolojik dolantılar eşliğinde okura geçerken, aynı zamanda onda farklı çevrintiler oluşmasına da yol açar bir biçimde.

Sonuçta Duygu, yalnız anlattıklarıyla değil anlatma biçimiyle de dikkat çekici olmayı başarıyor bana göre öyküde. Biz okur olarak, kadının hiç mi hiç anlatmaya girişmediği o kocayı tanımakla kalmıyor, bu arada gerek kocasının gerekse kendisinin aynı kişiye kilitlenişine dönük ilintileri de derinden tanıyıp anlamaya, ötesinde bunu deşip yerli yerine oturtmaya, kabullenmeye koyuluyoruz.

Demek ki Duygu, anlatarak değil, tümünün de üzerini örterek bunları okura kurduruyor. Bir öykü yazarı için, çok olumlu bir yan bu kuşkusuz.

Hey, Duygu, iyi gidiyor, duyuyor musun, öyküye devam!