Korkut Kabapalamut Öyküsü Üzerine
M.Sadık Aslankara
Öykü yazmaya koyulmuş her yazar değil belki ama bu yazarlarla adayların büyük bölümü, anlatısını farklı bir biçemle kurması gerektiğini, ötesinde ancak bu yolla, bunu pekiştirip geliştirerek öykücülüğümüzün kapısından içeriye girmeye hak kazanacağını kestiriyor enikonu.
1990’larda yaşanmaya başlanan öykü dergiciliği, öykü günleri, öykü kitabı yayını gibi etkinlikler aracılığıyla öykücülüğümüzün arkasına aldığı rüzgâr, bununla kazanılan ivme kuşku yok ki öykü yazarlarımızda kendi yazarlıklarının gelişiminde de önemli bir paya sahip.
Korkut Kabapalamut da bu yazarlardan.
Kabapalamut’un bana gönderdiği iletiyi, 8 Şubat’taki “Sayfa Yazısı”nda paylaşmıştım. Ne diyordu o iletisinde yazar: “Sizi ciddiye alıp öyküsünü yollayan insanlara elli gün boyunca bir cevap verme gereği duymaksızın neyin öyküsünü yazıyor, neyin kürsüsünü oluşturuyorsunuz? / Saygılarımla.”
Onun öyküsünü zaten 15 Şubat için tasarlamıştım. Bu iletisinden ötürü söz konusu öykü yayımlanıyor değil. Bir ay önce 11 Ocak’ta “Bana Gelen Mektuplar” başlığı altında yayımlanan değerli romancı Mürselin Kurt’un mektubu, buna benzer konularda tutumumun ne olduğunu, nasıl bir davranış sergilediğimi apaçık yansıtıyor. Bu nedenle yeniden değinme gereği duymuyorum artık buna.
Korkut, iki öyküsünde de, biçemsel arayışa dönük kaygısıyla, öte yandan sözdizimlerinden yansıyan dökümlü incelikli sesle, yaydığı hoş tınıyla dikkati çekiyor ilkin. Gönderdiği özöyküsel aktarımlı “Tavşan”, “Ağaç” başlıklı iki öykü de, yazarın bu yöndeki arayışlarına yönelik örnekçe anlamında alınabilir pekâlâ.
Ben bunlardan “Tavşan”ı ayırdım. Ana Sayfa’da yayımlanan öyküsünü yazarın, öteki öykücülerin verimleriyle birlikte “Öykü Kürsüsü”nde topluca görmeniz olanaklı. Dönüştürüm, soyutlayım açısından “Ağaç” da bunun gibi basit görünen ancak belli bir hedefe kilitlenmiş yanıyla öne çıkıyor.
Yazarın bu yöndeki kaygıları da göz önüne alındığında, bu doğrultuda öyküde kurmaya çalıştığı yapılandırmayı birkaç tümcede özetlemeye girişirsek neler söylenebilir, nedir öngördüğü öykü plastiği?
Bir kez yazarın bu örneklerde yaşamsal bütünlüğe vurgu getirmek amacıyla yerleştirdiği yabancılaştırma etmeni üzerinde özellikle durması, doğrusu ilgiyi hak ediyor. Sonuçta insanın kendisine yabancılaşmasının öykülerini kaleme alıyor denebilir Korkut Kabapalamut için.
Ancak Korkut’un bu örnekleri de aşarak bizi çok daha farklı öykülerle buluşturacağından kuşku duymuyorum kendi payıma.