ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: M.S.Aslankara; Leylâ Serpil Öyküsü Üzerine

Leylâ Serpil Öyküsü Üzerine

M.Sadık Aslankara

Leylâ Serpil, dergilerde görünen verimleri kadar öykü, roman türündeki kitaplarıyla da kitapçı sergenlerinde kendisine yer açmış bir yazarımız. Onun daha önce Cumhuriyet Kitap’ta değindiğim Özgürlükle Ölümün Öpüştüğü An (Bilgi, 2006) adlı öykü kitabı üzerinde, iki hafta sonra sitemizde yeni başlık olarak açılacak “Öykü Kitaplığı” adlı köşede yeniden duracağım.

Leylâ Serpil’in öykülerine topluca bakıldığında, bunların içli duyarlıklarla, ayırdına varılamamış inceliklerle örülü olduğu söylenebilir ilk saptamada. Gerçekten de öyküler okunurken, akıp giden bu dünyada, bir kıyıda sevinçli hüzünler eşliğinde kalakalmış, duruluk yansıtan erden duygular sarar insanı. Öykü kişileri, içlerindeki doluluk tam anlamıyla anlaşılamadan âdeta öylece donmuş gibi bir izlenim bırakır bu nedenle, sonuçta örtük güzellikler salar durmadan çevresine.

Sıraladığım nitelikleri, onun “Bir Yılbaşı Gecesi” adlı öyküsünde bir kez daha görmek olanaklı. Bütün bunların ardından öykü anlayışı doğrultusunda Leylâ’nın metinlerine bakıldığında şöyle bir yargıya da varılabilir sanıyorum: Öykü, olayların, kişilerin ilk bakışta görülemeyen, anlaşılamayan, tanınamayan yanları üzerinde kurulup geliştirilir. Öyleyse onun öyküleri, dış yüzünden bakıldığında ilk ağızda algılanmayan bir iç doluluğa dayanacak demektir.

İşte “Bir Yılbaşı Gecesi” adlı örnekte Leylâ Serpil öyküsünde içkin bu temel dinamikler bir bir karşımıza çıkıyor. Dolayımlı anlatıcı konumundaki kadın, yılbaşı yemeği için yaptığı hazırlığı ayrıntılandırarak girer öyküye.

Önce yemek için mönüyü belirler, sonra yılbaşına özgü kişisel bakım amacıyla kollarını sıvar. Bu doğrultuda hazırlıklarını sürdürür. Satır arasında evde aile içinde ya da dışarıdan beklenenler, konukluğa gelecek olanlar için hazırlık yapıldığı duygusu yayılır sürekli. Kadının telaşı, evecenliği, sabırsızlığı bu duyguyu daha da kamçılar. Kişisel bakımına gösterdiği özense, âdeta uzun süredir görüşmediği yakınlarıyla buluşacağı gibisinden bir izlenim bırakır enikonu.

Ne var ki dıştan yansıyan bu hareketli, ötesinde neşe saçan ortam, tam anlamıyla bir final çöküntüsüne bırakacaktır yerini. Yapayalnızdır aslında kadın. Ama bu yalnızlığını gidermek için kendini kandırmayı seçmiştir yine de. Bütün bu uğraş, telaş, kendisine, asla yalnız olmadığını duyurmaya çalışma çabasından başka bir şey değildir. Yalnızlığı karşısında böyle bir denge kurmuştur, o kadar. O, aslında yalnızlıktaki yalnızlığını, kalabalık içinde, yatıştırılabilir rastlantısal bir yalnızlığa çevirmeye, böylece bu olumsuzluğu kendisinden uzaklaştırmaya çalışır.

Leylâ Serpil’in başarısı, öyküye getirdiği şaşırtıcı sondan çok, söz konusu dengeyi büyük başarıyla kurmuş olmasında yatıyor. İç hüznü hemen ele vermeyen neşeli coşku, kadının kendi melankolisini dengelemek üzere bu coşkuyu kullanıp kendine dayanak yapması öyküyü alabildiğine yükseltiyor çünkü.