ÖYKÜ KÜRSÜSÜ; M.S.Aslankara; Meliha Yıldırım Öyküsü Üzerine

MELİHA YILDIRIM ÖYKÜSÜ ÜZERİNE

M.Sadık Aslankara

Meliha Yıldırım’ın Zaman O Zaman Değil (h2O, 2019) adlı ilk öykü kitabını okumuş, bir yazıyla “Kitaplar Adası”nda üzerinde durmuştum bunun. Bu ilk öyküler demetindeki anlatısında kaymalı geçişlerle kasisli dolantılar eşliğinde yansıttığı psikolojik oluntulara dikkati çekmiştim.

Bu kez bizi, “Yırtık Beyaz Atlet” adlı bir öyküsüyle buluşturdu Meliha. Ama öykü elime geçmeden bu kez ikinci kitabı çıkagelmesin mi: Remil (Alakarga, 2022). Yeni bir öykü demeti beklerken roman gelince önüme, şaşırmadım diyemem. Okuma sırama aldım elbet bunu da, hele okuyayım, onu da yazmayı arzuluyorum “Kitaplar Adası”nda, şimdiden söylemiş olayım.

Meliha’nın ilk öyküleri için söze döktüklerimin tümü, “Yırtık Beyaz Atlet”te bir kez daha su yüzüne çıkıyor, ama nasıl, her zamanki gibi derine inilmeden yakalanamayacak o duyarlık temelinde kurduğu yapılandırmayla.

Öyküyü okudunuz, okuyacaksınız, hemen bitişik sayfada. Gerçekten üstten okumayla kendini hemen ele vermeyen, mesafeli duruş sergileyen bir öykü. Ama artalanında çevrime kapılıp derin bir hüzünle burun burna geliyorsunuz metinde.

İlk ağızda “beyaz” kökenli masumiyetle “yırtık” kökenli, bundan fırlayan baskıcı zorbalığı algılamamak olanaksız.

Ve bir yurtdışı gezisinde, karşısında ona geçmişini yeniden anımsatan bir kadının görüntüsünden kalkan anlatıcının, göndermeli anlamıyla “baskılardan kurtulamayan kızmemesi”nin acılı hikâyesini, çağrışımlı geçişler eşliğinde ağırdan kurmaya yönelmesi, işte öyküyü tek tümceyle bir bakıma böyle tanıtmak olanaklı.

Söz konusu o görüntüden başlayalım: “irice omuzlarını güçlükle tutan ip askılı kadının aldırmaz görüntüsü” bu. Oysa anlatıcımız, çocukluktan ergenliğe geçişiyle genç kızlığında, memelerinin görünmesini engellemek için çengelliiğnelerle beyaz atletini çekiştirerek hatta her seferinde bunu yırtarak, kızmemesini “yeniden yeniden” beyaz atletin esaretine alırken, kendi elleriyle “baskı” kurup adeta kendisinin “zorba”sı olmuş, bir anda karşısına çıkan kadında görüverdiği bu türde asla bir “aldırmazlık” yaşamamıştır.

Uzakdoğu’da kadında küçük ayağın yeğlenişinden ötürü çocukluktan başlayan baskıyla geçmiş yıllarda kızlara hep dar ayakkabı giydirildiği biliniyor

İşte Meliha’nın öyküsüyle tanıdığımız anlatıcının hikâyesi de böyle başlar; ama buna sarılı öyküyü, bu artalandan sağdığımız duyarlık kümeleriyle okur olarak biz tamamlarız anlatı boyunca. Beyaz, ip askılı atletiyle memelerini umursamazlık içinde “aldırmaz” tutumla sergileyen tanımadığı kadın, bu nedenle bir leit motif konumunda, bu haliyle öykü boyunca girip çıkacaktır metne.

Annenin de baskıladığı, ama kızmemesinin görünmezliğini onun da sağlayamadığı, bununla baş edemediği ortadayken, açık bir cezaevinde geçmiştir adeta anlatıcının ergenliği, tam bir cenderedir bu. Oğlanların memesi kazak altından bile görünürken anlatıcı türlü yollarla bunu engellemeyi başarmıştır çünkü.

“Yırtılan atlet hikâyesini, bir akşam kırk yıllık arkadaşı(.) Fahri”yle paylaşır anlatıcı. Fahri, “yarım kalan masalın sonunu tamamlamak istercesine;” “-Senin yakan hep açık. O yüzden mi?” diye soruverir. Oysa anlatıcının neredeyse tüm ergenlik dönemi, kızmemesini “yok sayma, varlığını inkâr etme gayreti” içinde geçmiştir. Üstelik anlatıcının, bunu kendi hemcinsi yaşıtlarıyla paylaşamadığını da sezeriz artalan örgüsüyle. Herkes kendi acısı içindedir çünkü ergenlik döneminde.

Yılların gerisinden güne dönüşle birlikte anlatıcı, kendiliğinden “yana kaymış tişörtü(n)ün yakasını öne çekiştirerek” eliyle düzeltir. Onca yıldan sonra demek ki kızmemesinin “yere bakması”ndan rahatsız olmayı bırakmış yakasını açmaya koyulmuştur. Ne ki, eski alışkanlığıyla yakasını çekiştirme tutumu sürüyordur yine de.

Meliha Yıldırım, bilinen öykücülüğünü başarıyla sürdürüyor. Keşke onun bu öyküsünü özellikle okul çağındaki çocuk-genç kızlarımızın tümüne de okutabilsek.