ÖZLEM Y.UÇAK ÖYKÜSÜ ÜZERİNE
M.Sadık Aslankara
Özlem Yüzbaşıoğlu Uçak’tan ilk kez okuyorum. Oysa yaşamöyküsünden yazarın daha önce yayımladığı iki romanı olduğu, bunun yanında bir öykü dosyası için de kolları sıvayıp hazırlık yaptığı, anlaşılıyor.
Ne yazık ki ben, yazarı, gönderdiği iki öyküsüyle, üstelik yenice tanıma olanağı bulmuş oldum. Örnek bağlamında okuduğum iki kısa öykü, son yedi yıl içinde iki roman yayımlamış, bir öykü dosyası üzerinde çalışmayı sürdüren, hiç kuşkusuz daha başka yazılar da kaleme almış olduğu kestirilebilecek bir yazarı tanımaya yeter mi? Kuşkusuz hayır.
Ancak yine de Özlem’in öyküde güttüğü amaç yönünde geliştirdiği anlatıya bakarak yazınsal yeğleyişi ya da yazarlığı üzerinde ileri geri düşünce üretmenin olanaklı olduğunu düşünmeden edemiyorum diyeyim.
Kendi payıma Özlem’in iki öyküsünü okuyabildiğim halde, sitemiz okuru komşu sütunda yayımlanan tek bir örnekle yetinmek zorunda. Bu tek örnekte, memedeki çocuğunu, evde, üstelik tek başına bırakarak, bebeğiyle akran başka çocuğun bakıcılığını yapmak üzere araçlar değiştirerek upuzak bir yere çalışmaya giden Esme’yi okuyoruz.
Bu mümkün mü? Hangi anne, karşılığında ne verirlerse versinler, çocuğunu ölüme terk edip ücreti karşılığında başka çocuğun bakımına gider? Öz çocuğunu öldüren anneler yok değil, biliyoruz. Ne ki siz, yazar olarak eksiksiz, doğru dayanaklarla bunun verilerini yerleştirmeden çocuğunu öldürebilen anne gerçekliğini, “Ben yazdım, oldu,” diyerek anlatınıza katamazsınız öyle.
Özlem böyle mi yapıyor?
Hayır. Özlem, anlatıda başka bir iş yapmaya soyunuyor. Öteki öyküsü okunmadan bunun anlaşılabilmesi olanaksız. “Gözleri Kapalı” adlı ikinci öyküsünde bu kez sokakta hep aynı yerde bir şeyler satan, “ayaklarında yırtık bezden bir pabuç” küçücük oğlana giymediği kendi ayakkabısını götüren bir kadını alıyor. Ancak daha sonra otomobil çarptığı için kanlar içinde gördüğü çocukla ilgilenmek yerine armağanı o ayakkabıları bulduğuna sevinen, bunu yeni bir çocuğa verme arayışına giren kadınla tanışıyoruz.
Bu ikinci öyküyü de okuyunca, yazarın, anlatıdaki amacını, o zaman yerli yerine oturtabiliyoruz. Peki nedir bu?
Klasik gerçekçiliğe dayalı herhangi anlatıda gerçektenlik duygusunu zedeleyip inandırıcılığı ortadan kaldıracak tek öykü örneği, bu doğrultuda yanına başka örnekler alıp farklı öyküler halinde bir araya geldiğinde sonuç değişiyor, bambaşka bir yazınsal gerçeklikle yüz yüze geliniyor çünkü.
Kabaca tersinileme (yaygın yazımla tersinleme) diyebileceğimiz bir durum. Gerçekliğin yazınsal açıdan işlenişinde anlatılmak istenen her neyse, bunu “karşı kahraman” yaratarak âdeta okurun irkilmesine yol açacak biçimde anlatıya yerleştirmek kuşku yok ki etkileyici bir yol aynı zamanda.
Söz konusu öykü örneklerini, groteskle ilişkilendirmek pek doğru değil, ancak bu durumun aykırı, ötesinde kirli gerçekçiliğe dayandığı da su götürmez bana göre. Bu yüzden öykü, normalde sağlayabileceği etkinin çok üzerine çıkan sürprizle koygun, acı bir gerçekliğin içine çekiyor okuru.
Ha, bu örneklerden biri, herhangi öykü seçkisinde yer aldığında, yazarın öteki verimlerini tanınamayan okurca nasıl karşılanır, ayrı bir sorun.
Öyleyse bize, yazarın öteki öykülerini beklemek düşüyor. Hadi Özlem, bekliyoruz. Bakalım nasıl bir öykü dosyası çıkacak ortaya, göreceğiz, merak etmemek elde mi?