ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: Ruhşen Doğan Nar; ‘Fareler ve Köpekler’

FARELER VE KÖPEKLER
Ruhşen Doğan NAR

Yamanlar‘a

Bir lağım faresi tarafından kulağı iştahla kemiriliyordu. Rüyasında. Bu yüzden uyandırıldığında, her zamankinin aksine sinirlenmedi; tam tersine, o iğrenç kâbustan kurtulduğu için sevinçliydi.

“Uyanın… Uyanın doktor bey… Hasta geldi. Garip bir durum var, çok garip,” dedi hemşire. Sözcüklerin üstüne basa basa, “Eminim, siz de çok şaşıracaksınız,” diye ekledi.

Doktor, uyuyakaldığı kanepeden kalktı. Gerinip, belini kütletti. Dinlenme odasından çıkıp, acil servise yürüdü.

Bir havlama sesi duydu. Acil serviste bir köpek mi vardı, yoksa yanlış mı duymuştu?

Acil servise girdiğinde, sesin sahibiyle karşılaşma şerefine erişti. Uykulu gözlerini ovdu; gerçekten karşısındaki bir köpekti. Tüyleri yer yer dökülmüş, sarı bir sokak köpeği. Bir adamın kucağında, meraklı gözlerle etrafa bakıyordu. Adamın üstü başı kanlar içindeydi.

“Köpeğin ne işi var burada?” diye bağırdı doktor. Yüzü gözü morarmış, yaşlı bir adamı kolundan tutan polis:

“Doktor bey, işler biraz karışık,” dedi.

“Köpeği buradan çıkaralım önce. Sonra…”

Hemşire araya girmek zorunda kaldı: “Ama Baran bey, köpek de işin içerisinde. Onu çıkaramayız.”

“Nasıl içerisinde? Olay ne, biri lütfen bana anlatabilir mi?” diyen Baran, etrafındakilere tek tek baktı. Sağ kulağını kanlı bir bezle tutan, genç bir adam ve onun kucağında uyuz bir köpek; yüzü gözü morarmış, elli yaşlarında bir adam ve kelepçeli elleri. Gençle yaşlı adamın kavgaya karıştığı anlaşılıyordu; ama köpek ne alakaydı?

Polis hevesli bir şekilde, “Doktor bey, izin verirseniz, ben durumu kısaca anlatayım,” dedi. “Bu ikisi, amca ve yeğen oluyorlar, içki sofrasında alkolü fazla kaçırınca, kavgaya tutuşmuşlar. Kavga sırasında, bu amca Mike Tyson’a özenip bu gencin kulağını ısırmış, ısırmakla da kalmamış koparmış. Yamyam olmadığı için kopardığı kısmı doğal olarak yutmamış ve yere tükürmüş. Bu arada, gencin kucağında gördüğünüz sokak köpeği oradan geçiyormuş, bu köpek de aç olmalı ki, kulağı ham diye yemiş. Zaten gördüğünüz gibi, köpeğin kemikleri sayılıyor. Bu ikisi, kavgayı gürültüyü unutmuş, köpeği kovalamaya başlamışlar. Köpek yakalanmamak için can havliyle kaçmış. Zar zor köpeği bir sokakta kıstırıp yakalamışlar ve taksiyle hep birlikte hastaneye gelmişler.”

“İyi ki kısa anlatacaktın, olayı destana çevirdin anasını satayım,” dedi doktor. Ama içinden.

“Kulağımı dikin doktor bey,” dedi genç. “Elinizi ayağınızı öpeyim. Kurbanınız olayım.”

Doktor ciddiyetini bozmadan, “Hemşire hanım, önce şu gencin yarasına bi’ pansuman yapın lütfen. Kulağı biz dikemeyiz. Onun için mikro cerrahi uzmanı bir doktora ihtiyaç var. Onu ben yapamam. Ama zaten ortada dikilecek kulak da yok ki,” dedi.

Dudağı patlak olduğu için, anlaşılmaz bir şekilde konuşan yaşlı adam, “Köpeğin midesinde doktor,” dedi kızgın bir şekilde. Polisin yanında sesini yükseltmekten korktuğu anlaşılıyordu.

“Midesinde işte, ne yapabiliriz?” diye sordu Baran.

Yaşlı adam, “Köpeği ameliyat etseniz, midesini yarsanız, kulağı midesinden alsanız ve kulağı…?” diye sorma hatasında bulundu.

“Saçmalamayın,” diye bağırdı Baran. Pire torbası bir sokak köpeğinin, acil serviste olması yetmezmiş gibi, bir de köpeğe ameliyat mı yapacaktı? Bu adamlar onu veteriner mi zannediyordu?

Yaşlı adam, “Eğer siz korkuyorsanız, ben yaparım doktor. Neşteri verin yeter, bir de kelepçeleri çıkarın. Kelepçeli zor olur,” dedi.

“Ne alakası var? Köpeğin midesindeki enzimler, kulağı zaten dikilmez hale getirmiştir. Yapacak bir şey yok yani. Köpeği çıkarın buradan. Ortalığı pisletiyor.”

Gergin ortamdan korkan köpek, işemeye başlamıştı. Kulağına pansuman yapılan genç, üstüne gelen sıcak çişin şaşkınlığıyla köpeği yere bıraktı. Köpek, insanlardan kurtulmak için kapıya doğru koştu koştu; ama kapı otomatikti. Cama küt diye çarptı. Kulak tırmalayıcı bir inleme sesi çıkardı. Gerisingeri insanlara yöneldi. Doktor, tekme atacakmış gibi yapınca, köpek geç de olsa açılmış olan kapıdan dışarı kaçtı. Özgürlüğüne kavuştu.

Polisin zar zor hakim olduğu yaşlı adam, “Yapmayın etmeyin, Nuri kulaksız ne yapacak? Daha evli bile değil yeğenim. Böyle kulaksız, kim evlenecek bununla? Kim bunu bu haliyle beğenecek? Yeğenim, çok özür dilerim. Hakkını helal et. Kulağını koparmak istememiştim. Bir anlık gaflet…” diyerek ağlamaya başladı.

“Şunun da yüzüne pansuman yapalım hemşire hanım,” dedi Baran.

“Amcam, Mehmet amcam büyüksün, büyüğümsün. Biliyorum, ister miydin böyle olmasını, istemezdin. Alkollüydük. Sonra, ben de çok ağır küfrettim. Anana küfür ettim, neneme yani. Ben özür dilerim amca. Kopan kulak olsun, sen ağlama yeter ki,” diyerek ağlamaya katıldı Nuri.

“Ağlamayın, estetikle çözülür. Eskisinden bile güzel olur,” diyerek son noktayı koydu doktor.

*

Baran, o gecenin ilerleyen saatlerinde aynı kanepede yine uykuya dalmıştı. Hemşire, üstüne battaniye örtmüştü.

Bir lağım faresi sağ kulağını, bir sokak köpeği sol kulağını kemiriyordu. Rüyasında. Küçük bir çocuktu yine, İzmir’in Yamanlar’ında. 1995 senesiydi; sel felaketinin ardından ortalık, kedi büyüklüğündeki lağım fareleriyle dolmuştu. Farelerin geceleri kulaklarını kemirmesinden korkardı.

Köpek, tenha bir ara sokakta bir ağacın altında uyuyordu. Rüyasında bir insanın, kulağını kemirdiğini görüyordu. Havlayarak uyandı uykusundan. Kustu. Rahatladı. O gece bir türlü uyku tutmadı.

Kulak parçası, tanınmaz bir halde sokağın ortasında yıldızları seyrediyordu.