ÖYKÜ KÜRSÜSÜ; Taner Korkmaz Öyküsü Üzerine

TANER KORKMAZ ÖYKÜSÜ ÜZERİNE

M.Sadık Aslankara

 

Taner Korkmaz’ın 14 Şubat Dünya Öykü Gününde kaleme aldığı mektubu, önceki site güncellemelerimizde okudunuz. Taner, mektubunu Van Yüksek Güvenlikli Hapishanesinde tutukluyken yazmış.

Peki mektubu hapishanede, kapalı ortamda kaleme almış da öyküyü yazmak için izin isteyip bahçeye çıkmış, kırlara açılıp da çiçek böcekle çevrili doğal bir ortamda mı yazmış?

Elbet kimi yazarlar, ancak böyle ortamlarda kalem oynatmayı yeğleyebilir, karışmaya hakkımız var mı? Ama kimi verilerden kalkarak yazarların büyük bölümünün yine de kapalı ortamlarda yazı masasına oturduğunu biliyoruz.

Yine de ben Taner’in, “Kâhin”i, bir kelebeğin kıpırdak telaşlı uçuşu, kuşların şakıma konseri eşliğinde bir düşleyimle yazdığı gibisine izlenime varıyorum kendi payıma.  

Okudunuz öyküyü, özne olarak lise öğrencisi Anadolu çocukları Samet, Özgür ikilisini öne çıkarıyor Taner Korkmaz. Samet, kimi rastlantıların da eşlik ettiği küçük numaralarla yuvarladığı kehanetlerinin (iddialarının) tutması nedeniyle arkadaşları arasında görece kendisine kâhinlik yakıştırılan biridir, ancak yine de “muamma”dır bu arkadaş çevresinde.

Taner, Samet’in bu iddialarının kaynağına dönük eksiltili bir anlatımla okura din adamı örneğinde görüldüğü gibi somut çıktılar, nesnel veriler sezdirebiliyor, bu nedenle delikanlının iddialarından gerçekleşenler konusunda, bunun temeline dönük enikonu rasyonellik getirirken okuru da bu doğrultuda yönlendirebiliyor, öyle ortada bırakmıyor bu kehanetleri.

Kaldı ki yazar, sonradan okuyacağımız üzere ekonomik olanaksızlıklar içindeki Samet’in akılcı biçimde arkadaşlarının dikkatini çekmeyi bir biçimde başardığını gösterecektir ayrıca. Bu da önemli kuşkusuz, bunun yanında Özgür’le birlikte bu iki ada dönük kurduğu artalan göndermesinin bu doğrultuda kullanıldığını da öne sürebiliriz pekâlâ.

Taner Korkmaz, kapalı ortamda kaleme aldığı bu öyküde, iki delikanlının tutumunu, erişemeyeceklerini düşünüp dealize ettikleri, yaşlarından ötürü doğal eğilimle ilgi duyup bu varlıklı, olanaklı kıza karşı yansıttıkları özlemle dengelemeye çabalıyor diyebiliriz.

Her iki delikanlı da durakta gördükleri kız lisesi öğrencisi Tuğba’nın erkek arkadaşı olmaya can atar, ne ki kızın sınıfsal konumu, aralarında tam anlamıyla bir duvar örmektedir. Samet’le Özgür’ün Tuğba’ya özlemi, bir bakıma hapishanedeki öykücü Taner Korkmaz’ın enikonu dışarıya özlemini de çağrıştıracaktır bizim için.

Özgür, böyle bir kız arkadaşı olmasını istediğini apaçık dillendirir zaten, Samet’in de pır pır kalbi atar hep.

Bu yanıyla öykü, özgürlüğe dönük bir özlem manifestosuna dönüşecektir görece. Her iki delikanlı da Tuğba’da yaşadıkları olumsuzluğu, eksikliği görür elbet, bu yanıyla genç kız, iki delikanlı için bir gerçeklik aynasıdır aynı zamanda. Samet’le Özgür’den taşan özlem hayaliyle öyküyü sonlandırır böylece yazar.

Ayrı dünyaların insanlarıdırlar, Tuğba aracılığıyla gerçeklik aynası, delikanlılara bir bakıma bunu gösterir. Bu gençlerin burkulmayla da olsa yine de inatçı umutla arayışlarını sürdüreceklerinin ipuçlarını serer, sonuçta umudu açıkta bırakmayı yeğler yazar.

Taner, öyküyü sürdürmeli, sıradan hikâye etmeyi geride bırakmış, salt anlatıcı konumundan da uzaklaşmaya koyulmuş bir kalem olarak alıyorum onu. Öyküde kim bilir daha ne deneyimlerle nerelere uzanacak, yazının haddesinden geçip öyküde pişecek, ne güzel öyküler kaleme alacak, bu görülebiliyor.

Hadi Taner, tut öyleyse öyküyü, tutun ona!