ROMAN: A.Ömer Türkeş; SIĞINAK

SIĞINAK
A.Ömer Türkeş

Yazarlığının yanı sıra tiyatro ve sinema alanındaki çalışmalarıyla da tanınan M.Sadık Aslankara, 12 Aralık 1948’de Denizli, Sarayköy’de doğdu. İzmir Namık Kemal Lisesi’ni, AÜ. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Uzun süre çeşitli tiyatro topluluklarında çalışan, senaryo ve metin yazarlığı yapan Aslankara, 1983 yılından sonra belgesel sinemayla ilgilendi. Yayınlanmış kitapları. “Kevser’di” (Oyun, 1989), “Bin Yüz Bir Giz” (roman, 1993), “Selgesus’te Buse” (roman, 1996), “Cumhuriyetimizin 75. Yılında Ormancılığımız” (derleme, 2000). Kitaplaştırmadğı ödüllü dosyaları: “Kör Memdali’nin Çınar Ağacı” (roman, 1990), ve Ev-Ses (oyun, 1992). “Uykusu Sakız”, yayınlamadığı iki dosyadan sonra, yayınlamaya karar verdiği tek öykü kitabıdır.

 

Taşrada Şenlik Hazırlıkları

1950’li yıllara damgasını vuran Köy Romanları Kanonu dışında kasabayı anlatan, kasabalıların gündelik hayatlarını, kadın erkek ilişkilerini, kimi zaman sade ve dingin kimi zaman insanı boğacak kadar ağırlaşan atmosferini, zamanın döngüselliğini yakalayan roman sayısı çok azdır. Yusuf Atılgan, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz gibi yazalar geliyor aklıma. Şimdilerde ise siyasal hesaplar dışında hepten unutulmuş, dahası belleklerden dışlanmış görünüyor Türkiye taşrası. Edebiyatın da taşıdığı bu toplumsal amneziye -belki de İstanbul histerisi demeliyiz- kapılmayan bir romanla, “Sığınak”la karşılaşmak işte bu nedenle sevindirdi beni. “Sığınak”, Denizli’nin Sarayköy kasabasında düzenlenen Sakız Şenliği etrafında gelişen olaylarla, aslında olay değil ilişkilerle, bir Ege kasabasının -ahalisi ile birlikte- modern zamanlardaki karakteristiğini araştırıyor.

Çok sayıda insan tipinin yer aldığı hikâyesinde, kasabanın parçalanmış dokusunu bu insanlar üzerinden yansıtmış Aslankara. Kimi şenliklere katılmak için uğruyor Sarayköy’e, kimi hiç dışına çıkmamış, kimisi ise bir zamanlar yaşadığı büyük kentte tutunamadığından razı olmuş kasaya dönmeye. Onların ekonomik, toplumsal ve düşünsel farklılıkları kasaba gerçeğini de farklılaştırırken hikâyenin arka planında kadın erkek ilişkilerine, aşka ve cinselliğe dair bir arayış hiç değişmiyor.

Çok sayıda roman kişisi arasında öne çıkanlar şöyle sıralanabilir; babası eşraftan Hacımustafaefendi’nin maddi temelli baskılarıyla Ankara’dan dönen Kerim, karısı ve çocuklarının aksine bir türlü uyum sağlayamamıştır memleketine, yazdığı romanla ayakta kalmaya çalışır. Görünüşte yaşlı annesine bakmak için, aslında herkesten gizlediği hastalığı nedeniyle İstanbul’daki tiyatro ve sinema çalışmalarını bırakan Ercan, cep harçlığını bile annesinden almak zorunda kalmanın acısıyla sürdürmektedir kasaba hayatını. Bankacı Metin’in karısı Aysel’le kıvılcımlanan aşkları belki de ruhunun biricik kurtuluşudur. Şenlik davetlilerinden Ömer, reklam şirketi sahibi, zengin bir adamdır. Karısı Meral’le tekdüzeleşen evliliklerini sınıf atlama özlemleriyle yanan Aylin’le kurduğu ilişkiyle renklendirmek isteyecektir. Şenlik belgeselini hazırlamak için gelen Alaattin ise herkese karşı büyük bir nefret biriktirmiştir. Kasabanın ahalisinden Ülke öğretmen, gazeteci Hüsnü Bey, eczacı Gülümser Hanım, Ercan’ın annesi, Kerim’in babası ve diğerleri de Sarayköy resmini tamamlayan diğer şahsiyetler olarak hikâyeye katkıda bulunurlar…

 

Karmaşık İlişkiler

Ama hangi hikâyeye diyebilirsiniz? Alışıldık, bir başlangıcı ve herkesin üzerinde fikir birliği edeceği bir sonu yok “Sığınak”ın. Elbette Sakız Şenliği’nin açılış ve kapanış törenleri belli bir zaman dilimine sıkıştırtıyor hikâyeyi, ancak bu zamanla sınırlı kalmıyor Aslankara; geriye dönüşlerle her bir roman kişisinin geçmişine, orada bulunuş nedenlerine, beklenti ve sıkıntılarına kadar uzanmış. Roman sona erdiğinde, bu insanların bundan sonraki hayatlarının hangi mecralara doğru akacağını kurgulamaksa okuyucuya bırakılıyor.

“Sığınak”, bir kasabada, o kasabaya bir biçimde bağlı insanlar arasındaki ilişkileri anlatan bir roman. Ancak ilişkilerin aşk ve cinsellik boyutuyla belirlenenlerine baktığımızda, onların da İstanbul’daki aşk ve cinsellik karmaşasını kurcalayan romanlarda karşılaştıklarımızdan pek farklı olmadıklarını görüyoruz.  Yine tükenmiş evlilikler, yine özgürlüğünü arayan aşka susamış kadınlar, yine duygulu entelektüel erkekler, farklı cinsel tercihler ve kesif bir mutsuzluk var. Belli bir toplumsal kesimin dışına çıkmamış Aslankara; Sarayköy’ün emekçi kesimleri sanki hiç katılmıyorlar kasaba hayatına, onlar âşık olmuyor, cinsel arayışlar içine girmiyor, kısaca kasaba tarihi içersinde hiç yer almıyorlar.

Belli bir insan tipini ve o tipin günümüzdeki düşünce ve davranış hallerini büyük kentten kasabaya taşırken işin içine mekân duygusunu da katabilmesi, onları yalıtılmış biçimlerde değil, kasaba atmosferiyle birlikte yakalaması, “Sığınak”ın en başarılı yanı. Öyle ki, romanın ilk sayfalarında, tıpkı bir kasabaya adım attığımızda yaşadığımız iç sıkıntılarına benzer bir rahatsızlık içinde buluyoruz kendimizi. Roman kişilerini teker teker tanıdıkça bu sıkıntı da dağılıyor ve onlara yakınlaşıyoruz. Sayfalar ilerledikçe bu yakınlaşma yerliliğe, bir hemşehriliğe dönüşecektir.

Parçalanmış bir yüzeyi yansıtmayı önüne koyan yazar, böyle bir temaya çok uygun düşen bir anlatım tekniği kullanmış. Sanki çok yukardan çekilmiş bir Sarayköy belgeseli izlettiriyor okuyucuya; her bir roman kişisinin ayrı ayrı söz aldığı ve gerçekliğin kendinde yansımasını iç monologlarla aktardığı, araya giren anlatıcı sesin dış dünyayı ve ilişkileri bütün çıplaklığı ile tasvir ettiği uzun ve kapsayıcı bir belgesel… Sadık Aslankara, girişte de belirtilen tiyatro ve sinema alanındaki deneyimlerini roman sanatına başarıyla taşımış ve iyi bir roman çıkarmış ortaya.

 

www.pandora.com.tr; 10.9.2003

yazının bir değişkesi için bak.: Akşamlık, 5 Aralık 2003