“AYNI HİKÂYE”Yİ ÖYKÜLEMEK…
M.Sadık Aslankara
(17.10.2024 YAZISIDIR)
- Bölüm / 2021
1990 ortalarında yaşanmaya koyulan “öykü patlaması”ndan söz edildiğinde bu niteleme, öykü yazınımızdaki yükseliş kadar yıllardan bu yana yüzleri aşıp artık binlere ulaşmış bir yazar birikimi anlamına da geliyor kuşkusuz. Öyle ya bir öykü patlamasından, bu çerçevede öykü kitaplarıyla ilk kez alana giren bir yazar kesiminden söz ediyorsak eğer bu deyişten bir “yazar patlaması” anlamını da çıkarmak gerekmez mi aynı zamanda?
Farklı yıllara dağılsa da söz konusu dönemde üretime geçen öykü yazarlarının yine o tarihlerde başlayan bir toplumsal değişim, dönüşüm süreçlerinden geçtiklerini, geçeceklerini, ayrıca bu süreç içinde, yolculuklarını birbirinden etkiler alarak sürdüreceklerini tahmin etmek güç değil.
Edebiyatı, yazarları, toplumdan soyutlamak olanaksız, çünkü ne denli bireysel edim de olsa, toplumsal bir olgu yazın. O halde bu yaşamdaki alt üst oluşların, çalkantıların, sınıfsal, ekonomik vb. bunalımların, cinsiyet, inanç kökenli zaaflar ya da yaraların, değer değişimleriyle kuşak çatışmalarının kitleler üzerinde dağılmalar, hatta başıboş, kendine zarar veren dalgalanmalar yaratmasının dünya halklarının üretimi ekini, sanatı etkilemeyeceğini düşünmek aptallık değilse aymazlık olabilir ancak.
Yakın dönem kuşakları, bunun nasıl can yakıcı bir gerçeklik olduğunu yaşadılar, gördüler. Kendi toplumumuza, öykücülüğümüze dönelim şimdi biz.
12 Eylül 1980 sonrası başlayan, tam dokuz yıl sonra 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ardından “küreselleşme” adı altında dünyayı farklı bir kavramsal algıyla sarıp rafyalayan, tüm insanlığı etkileyen hatta ona egemen olan, dünya yazınıyla bizim edebiyatımızı bu yönde dönüştüren, eski dilde rapteden, ötesinde zapturapt altına alıp yenidünya düzeni olarak sunulan bir tarihsel dönem.
Postmodernizmin, bir rastlantı olamayacağı ortada.
Bunun edebiyatta, konumuza dönersek öykücülüğümüzde çok büyük bir dönüşüme yol açmayacağı düşünülemezdi zaten.
Yazı başlığına geçebiliriz artık.
1990’lar tüm öykü yazarlarını, hangi kuşaktan gelirlerse gelsinler derinden etkiledi, çok büyük bir öykü ivmesi başlarken herkes bir kutup yıldızı havasında yönünü bu yeni öykü paradigmasına çevirdi, bu doğrultuda belirledi.
Ömer Seyfettin’den bu yana süregelen geleneksel öyküleme kavrayışı da bundan etkiler aldı; öykünün “küçük insan”ı “birey insan”a dönüşürken buna karşı çıkanlar da bilmeden bu yönde etkiler aldı, bu etkime öykülere yerleşti.
Sonuçta herkes “birey insan”ı yazmaya koyulunca, öyküler de ister istemez birbirine benzer yapılara dönüştü. Konular farklı da olsa, özü itibariyle ayırdına varmadan “aynı” öykü çevresinde yapılandırılır hale geldi anlatı.
Üstelik bu durum, en eski kuşak bireyi yazarla ilk kitaplarını yayımlayan yeni yazar kuşağı üyeleri arasında ne denli zaman farkı olsa da bu yazarları üst üste çakışır hale gelmekten kurtaramadı.
O halde önce yelpazenin yine ilk ucundan başlayıp öyle gidelim. Bu grup yazar, her biri birkaç öykü kitabı yayımlayan kalemlerden oluşuyor.
Leylâ Serpil Kar Kokusu, Tanseli Polikar Bereketli Evrenler Üzerinde, Merih Nesrin Yalçın Son Sardunyalar, Şükran Yücel Âlim Kadın Çıkmazı, Zehra Tırıl Kapıların Kışında, Betül Tarıman Sinekler Şehri, Simlâ Sunay Yalancı İçin Bir Boşluk, Mustafa Demircioğlu Mutlu Pelin Parkı, Hikmet Kurter Kuşlar, Kediler, Köpekler, Zafer Doruk Karsambaç, Ahmet Tulgar Arzunun Serbest Dolaşımı, Ahmet Sait Akçay Joburg, Benim, Murat Uyurkulak Hoca Baba Amca Ben, Gökhan Yılmaz Hevesin Kaçış Yönü, Anıl Mert Özsoy Herkes Her Şeyin Farkında adlı yapıtlarıyla bir kez daha alanla buluşurken kendilerini anımsatıp tutkularının kalıcılığını da vurguladılar.
Sırada, ilk kitapları ardından ikinci öykü kitaplarıyla duruşlarında kararlılık sergileyen imzalar var. Şimdi bunlara göz atalım.
Nilgün Çelik Hotman’ın Öyküleri, Berna Güzey Yırtıcı Balkabağı, Eda İşler Görünür Bir Yerde, Aslı Akarsakarya Buraya Kısıldık Sanırım, Eylem Ata Güleç Uzak Değil, Esra Özdemir Demirci Deli Cesareti, Özden Günay Su, Ali Turgay Karayel Horozdamlar, Özgür Çırak Ormandan Gece Gelen, Mustafa Çevikdoğan Geçecek Zaman, Faruk Turinay Dipsiz Göl adlı yapıtlarıyla alanda geleceğe doğru uzanacaklarının işaretini verdiler bir biçimde.
Şimdi de 2021’in ilk öykü kitaplarına, adları, alanda aşağıda sıralı ilk kitaplar aracılığıyla duyulmaya koyulan imzalara göz atalım.
Nilüfer Köylüoğlu Veda, Mukadder Çimen Doğadan Gelen Mektup, Makbule Aras Eivazi Sonun Bacakları, Nurdan Aladağ Çantanın Gizemi, Gonca Ataç Ah, Özlem Yanmaz Kırk Birinci Evin Banyosu, Fatma Burçak Tahtaboşa Gelen Kuşlar, Arzu Hiçyılmaz Geçer Diyenler, Sizde Nasıl Geçti?, Demet Özdemir İçimden İnsanlar Düşüyor, Nazlı Ayça Özkarahan Şeytan Düğünü, Segâh Gümüş Dört Mevsim Gazozu, Nisan Erdem Gör İhtarı, Şebnem Balevi, Olmaz Diye Düşündüğümüz Şeyler, Arzu Özdemir Dil Sürçmesi, Nazlı Deniz Güler İçi Güzel Olsun, İlke Mırık Her Şey Mümkün, Nazlı Kırcı Denize Doğru, Merve Çetin Yıldız Tozu Öyküleri, Zeynep Tuğçe Karadağ Alaybozan, Yalçın Duman Arafta Kalan Hayatlar, İlhan Taşçı Rüzgârımı Kestiler, Sinan Mutver İstanbul Sizlere Ömür, Barış Güven Kör Dilenciler, Deniz Yıldırım Mümkün, Emre Falay Düş Değil, Turhan Yıldırım Kara Gergedan, Afi Can Balığın Arzusu, Gökhan Bakar Sahipsiz Şeyler, Veysel Kobya Zamansız, Kaan Yasin Ersoy Tanrı Olmak İsteyen Adam adlı yapıtlarıyla kol kola alana girmiş oldular.
Yeni bir öyküye nasıl, nereden başlanır, önce bunu düşünmek gerekiyor.