DOKUZUNCU YILA ADIM ATARKEN…
M.Sadık Aslankara
(13.02.2025 YAZISIDIR)
“Yazarlığım Üzerine Notlar” dizisine, kendisini öne çıkarmak amacıyla “konu” yapmak gibisinden tutumla başlamış, hadi bunları da yazmış oluvereyim diyerek girişmiş değilim.
Beni bu yazılara, hiç çekinmeden söyleyeceğim, daha çok siz davet ettiniz diyebilir, siz sitemiz ziyaretçilerinin beni buna zorladığını söyleyebilirim pekâlâ gönül rahatlığıyla.
Nitekim bir yanıyla sitemizin yayına geçişinin dokuzuncu yılına, öte yanıyla yine “Yazarlığım Üzerine Notlar” dizisine özgü bölüm niyetiyle okuyabilirsiniz bu yazıyı da.
Söz konusu diziyi destekleyecek, hatta onun devamı gibi de alınabilecek “Sayfa Yazısı”nda dokuzuncu yılımıza adım atışımızı kaleme almakla birlikte yazar kişiliğimi merak edenlerin ilgisine dönük ortaya çıkan somut veriler sizi de şaşırtacak, hiç kuşkum yok.
Yayın Yönetmenimiz Rukiye Sevindi’nin 2024 yılı genel verileriyle değerlendirme notları, yazarlığımın, yanı sıra yaşamöykümün, sanat alanlarında yapıp etmelerimin merak edilenler arasında ilk sıralara yerleşip oturduğunu görünce, madem öyle, bu yönde bir eksik gedik kalmasın düşüncesiyle kolları sıvamayı göze aldım, bu tutumdan kendimi geri çekemedim.
Diziye karar kılmamın gerekçesi burada aranabilir. Değilse hiç niyetim yoktu yazarlığımın farklı evrelerini kurcalamaya. Çünkü genelde sanata dönük çalışmalarımla edebiyat, tiyatro, belgesel alanlarında uğraşlarımı kaleme aldığım üç farklı yaşamöyküm yeterliydi bana göre. Kaldı ki aralıklarla yapılan söyleşilerde kimi sorulara karşı getirdiğim açılımlar yazarlığım konusunda zaten neredeyse hiçbir boşluk bırakmıyordu.
Demek ki bunların üzerinde daha geniş bir bilgi toplamı, bu yolda daha farklı sayılabilecek deneyim aktarımı bekliyor olmalıydı, yazar bağlamında beni merak edenler.
Ben de, “Peki, yazarlığıma dönük madem olabildiğince geniş kucaklayış, ayrıntı bekliyorsunuz, hadi buna dönük kestirebildiğim merak edilenleri görece de olsa bir kez aktarayım topluca, hay hay,” demiş gibi yaptım.
Önümüzdeki hafta kaldığım yerden sürdüreceğim yazarlığımın hikâyesini.
Şimdi bununla bağlantılı konum sergilese de bu haftanın “Sayfa Yazısı”nı sitemizin dokuzuncu yıla girişine özgüleyelim istiyorum yine de.
14 Şubat 2017’de Dünya Öykü Gününde başlatmıştık yayınımızı. O günden bu yana ödün vermeksizin kimbilir kaç perşembe boyunca güncellemeyi sürdürdük, sormayın. Bir kez, evet bir kez bir ay boyunca tatil yaptık, çünkü Sevgili Yayın Yönetmenimiz Rukiye anne oldu; gerek kendisi gerekse Teoman Bebek için bir ay tatil yaptık, o kadar.
Dolu dolu geçen bu sekiz yıl boyunca sitede binin (1000) üzerinde yazı yayımlanmış. Bunların yüzde onu başka imzalara ait olsa bile demek ki sekiz yılda en azından hesaplasak yaklaşık sekiz yüz dolayında yazı yayımlamışım sitede. Belgesellere, görsellere gelmeden düşünürsek eğer alabildiğine eylemli bir site olduğumuz öngörülebilir, sonuçta pekâlâ bu doğrultuda algılanabiliriz kolayca.
İşte ilginç bir veri olarak, bu yazılarda ilk ona girenlerin arasından dikkati çeken kimi başlıklar gösterilebilir. Bunlarda “Sayfa Yazıları”m başı çekiyor, söylemeden geçmeyeyim. Ama bunların yanında yukarıda söylediklerimi destekler nitelikte somut örnekler bağlamında üç kitabımın kapak yazıları da yer alıyor: Cicoz, Le, Bin Yüz Bir Giz…
Kitapların kapak arkası yazıları, o kadar, salt kapak. Binlerce okurun bu yöndeki ilgisi insanı nasıl şaşırtmaz?
Öyle ya sitemiz ziyaretçisi binlerce okur, binin üzerindeki yazı arasında kitaplarımı, bunların kapak yazılarını en çok merak ettikleri on yazı arasına katmış sekiz yıl içinde. Demek kitaplarım, süreğen olarak merak edilmiş hep.
Peki kitaplarım bu ölçüde okunmuş mu acaba, bakın bu konuda somut bir bilgim olduğunu öne süremem, elimdeki tek veri, kitaplarımın baskı sayısı olabilir, o kadar. Oysa ben öyle çok satan bir yazar değilim, ama sözcüğün tam anlamıyla bir “yazar”ım, basbayağı bir yazar; bunu unutmayın derim, “yazarım” işte, yanı sıra sıkı da “okurum” ama.
Sitemizin tüm zamanları boyunca en çok görüntülenen on yazı arasında üç kitabımın yer alışına koşut yine bu süre boyunca görüntülenen ilk beş sayfa içinde yaşamöykümün, benimle yapılmış söyleşilerin yer alışı da sıradan bir rastlantı değil sanırım.
Bu iki veri, yazar olarak özellikle merak edilen bir “imza” olduğumu göstermeye yetiyor.
Oysa ben yaşamını masasında okuma yazmayla geçiren, tiyatro sinemada ancak izleyici konumuyla varlığını sürdüren, sosyal medya dışında yaşam sürdüren biriyim. Popülaritenin çok uzağında yaşıyorum yani, ama buna karşın apaçık görülüyor ki, kitaplarım okunuyor-okunmuyor bu ayrı, ancak yazar olarak izlendiğim ortada.
Şimdi sormadan geçemiyorum; sitemiz ziyaretçilerinin bana yazar olarak gösterdiği ilgiyi nasıl yorumlamam gerekiyor acaba?
Gerçekten bunu çok merak ediyorum.
Ama yukarıda söyledim ya, “Yazarlığım Üzerine Notlar” dizisine başlamamda yukarıda özetlemeye çalıştığım bu görece ilginin rolü büyük. Çok satmak bir yana adı ya da herhangi yapıtı üzerinde tartışmalar yaratılmış, basında, televizyonlarda gündeme taşınıp tanıtlmış, enikonu parlatılıp üzerinde durulmuş bir yazar da değilim.
Ne ki sitemiz ziyaretçileri ya da okurlar merak etmiş beni yine de. Bu merak yazılarımdan yaşamöyküme, kitaplarıma uzanan geniş bir alana yayılıyor.
“Yazarlığım Üzerine Notlar” dokuzuncu yıla girerken biraz da bunun için.