SAYFA YAZISI; GOFRET YAZAR-GOFRET OKUR NE DEMEK…

GOFRET YAZAR – GOFRET OKUR NE DEMEK?

M.Sadık Aslankara
(13.03.2025 YAZISIDIR)

Google’a ayrı ayrı yazdım şu üç soru tümcesini:

“Gofret yazar ne demek?”

“Gofret okur ne demek?”

“Gofret roman ne demek?”

Google’dan yanıt gelmedi bunlara.

Hoş Google, “Gofret Beyin”e, “Gofret Blog”a gönderme yapıyor ama bunların başlığımızdaki söylemlerle bir ilişkisi yok.

Ben bunları Google’a sordum, ama herhangi bir okur kalkıp da bunu bana sormadı. Oysa özellikle son aylarda yeri geldikçe “Kitaplar Adası”nda geçtiğim bu deyişlerin ne anlama geldiğini okur da bana sorabilirdi pekâlâ, benim Google’a sormama benzer biçimde, ne ki soran çıkmadı.

Aynı şekilde üstelik yıllardır öykünün “kapsanık” bir dil-mantık yapısı olduğunu yazıyor, konuşmalarımda anıyorum, tuhaftır, okur ya da dinleyici bunu da soran olmadı. Sonunda dayanamayıp ben sordum yine Googla’a.

“Öykünün kapsanık dil-mantık yapısı ne demek?” soruma da yanıt gelmedi Googla’dan. Öykü sanatının dil-mantık yapısına özgülediğim kitap-lık’taki yazıma göz atabilirsiniz bu konuda. (“Öyküde ‘Kapsanıklık’ Ne Anlama Geliyor?”; kitap-lık, Sayı 230, Kasım-Aralık 2023)

O yazıda yer alan şu bir-iki satırı paylaşayım, metne ulaşabilmekte sıkıntı çekeceklere kolaylık olsun:

Türkçe Sözlük’te kapsam, kapsama, kapsamak, kapsamlı, kapsamlılık, kapsayıcı, kapsayıcılık var, “kapsanık” yok. Son yirmi yıldır sürekli kullandığım için, belki eklenmiştir diye google aracılığıyla göz attım umutla, geçmişteki bir iki yazım gösteriliyor ama kayda geçmiş bir sözcük olarak orada da görünmüyor.”

“Kapsanık” deyişi için yanıt gelmediği gibi “gofret yazar”, “gofret okur”, “gofret roman” yanıtı da yok Google hazretlerinde.

Konuya girmeden önce, bir merakı da gidereyim, Niye “gofret roman” diyorum örneğin, “gofret öykü” demiyorum, diye soranlar da olacaktır çünkü.

Evet, altta yazı başlığına dönük açılım getirirken çok daha iyi kavranacaktır bunun neden böyle olduğu, olabileceği ama ben özellikle romanda yürütülen bir büyük yöneliş anlamında altını çizmek istiyorum bunun. Gofret olarak nitelenebilecek bu tür yazarların kimileri yayımladıkları romanların kendilerine verdiği cüretle gofret öykü de yayımlamıyor değil ama genel olarak söylersem, öykücülerin hemen hiçbiri gofret öykü yayımlamıyor bana göre. Öykü derken, öykülerin toplamı kitaptan söz ediyorum. Yazar kitabına bir-iki öyküsünü gofret bağlamında girebilir, bunu doğal karşılarım. Ayrıca bu anlatımcıymış, geleneksel hikâye ardılıymış, deneysel öyküymüş vb. fark etmez, yeter ki sağlam bir öykülemeye dayalı olsun anlatı. Haa, kimi öykü seçkileri baştan sona gofret, bu ayrı.

Kökenbilim açısından gofret sözcüğüne değgin getirilebilecek öne sürüşler, farklı düşünceler ayrı bir konu, ben sözcükten kalkarak ona yüklemeye giriştiğim bu değişmeceli anlam çerçevesinde ne tür gerekçelere yaslanıyorum, bunun üzerinde durmanın kaygısındayım.

İlk saptayımım şu olsun; gofret, kabaca söylersek lezzet avcılığına dönük bir yiyecek türü. Gofretin lezzetine doyamıyorsun ama gofret yiyerek karın da doyuramıyorsun. Çünkü yedikçe yiyesin geliyor, yeme isteğini köreltemiyorsun hiçbir zaman. Sonuçta n’oluyor peki, salt tüketimi artırıyor diyelim gofret yeme alışkanlığı ediniyorsun, doyamıyor ama sonuçta şişiyor, bir şişkinlikle kalakalıyorsun, bunlar kalıcı kiloya dönüşüyor tabii, böylece gereksiz yere bir kalori yüklemesiyle yüz yüze kalıyor, biyolojik varlığının dışına çıkıyorsun deyiş yerindeyse.

Nedir hammaddesi gofretin; un, yağ, şeker, su, bir kâğıthelvası türevi yani o kadar. Beslenme gereci değil zaten, bu işin ticaretini yapanlar da söylüyor; atıştırmalık. Üstelik farklı katkı maddelerinin de yapımına katılmasıyla doğal yapısı bozunuma uğratılmış bir yiyecek.

İşin uzmanları atıştırmalık olarak bile bu tür yiyecekleri değil, örneğin yarım avuçluğunun bile yeteceği çiğ badem-çiğ fındık öneriyor, bunlardaki besleyicilikte bir gerçektenlik payının bulunduğu, bir lezzet avcılığına girişmeden gerekliliği karşıladığı dile getiriliyor.

Ha kitap market ha gıda market fark etmiyor, buralarda sıklıkla dikkatimi çeken bir yan da, kimi aykırı örneklere karşın kitlesel uyum (itaat) kuramını doğrular biçimde pek çok deneğin büyük bir iştahla her an işbaşında görünmesi.

Ne yapıyorlar peki? Alışveriş sepetlerine avuç avuç gofret atıyorlar. Bu gofret severlerin, sepetlerine arada bir kitap attığını görmüyor değilim elbet, ama bunlar da gofret roman. Aynı şekilde kitap marketlerinde de gofret romanların yanına sanatın somut örnekleri halinde yapıtlar konabiliyor kuşkusuz sepetlere.

Bunlara bakarken, bu yaşantı karmaşasının nasıl da arabesk bir anlayışın yansıması olduğunu görmemek olanaksız doğrusu. Nesnel gerçekliğin yol açtığı, dünya ağrıları altında, yaşadığı mutsuzluğu, doyumsuzluğu gidermek amacıyla her seferinde aldığının biraz daha fazlasına gereksinim duyan bir uyuşturucu bağımlısına dönen insanı yansıtıyor çünkü bu durum görece.

İşte böylesine uluslararası boyuta yükselmiş bir arabeskten söz edilebilir gofret yazar, gofret okur, gofret roman deyişleri dillendirildiğinde.

Bu kavrayışın uzanımlarını alabildiğine genişletmek de pekâlâ olası. Nitekim insanı tek tipleştirip robotlaşmaya götüren bu kavrayışın etkimelerinin seçmen, taraftar, hemşeri vb. yaklaşımlardaki tuzaklarla da örtüştüğü açık.

İşte gofret yazar, gofret okur, gofret roman deyişlerini bu örnekleri de ekleyerek aldığımızda “gofret” olgusunun, değişmeceli anlamıyla bir biçimde tatlandırılmış zehir olduğunu görmemek, kavramamak olanaksız.

Siz siz olun, bu zehirden, böyle atıştırmalıklardan koruyun kendinizi…