İLK ÖYKÜ KİTAPLARININ ALANDAKİ İŞLEVİ…
M.Sadık Aslankara
(16.05.2024 YAZISIDIR)
2001
Önceki dönemler boyunca verimleriyle alanda varlıklarını sürdüren yazarlar, 1990 ortalarında başlayıp belirgin biçimde kendini dayatan bir öykü patlamasının yol açtığı kabarma aracılığıyla görünür olmuş değil, tersine bu kabarmada onların âdeta maya halinde etkin rol üstlenip yeni yüzyılın genç kalemleriyle öykü siperleri tahkiminde işlev taşımaları nedeniyle güçlü imge oluşturduğu açık.
1990’lardaki âdeta sağanak halinde başlayıp yıllarca süren, sonrasında “öykü patlaması” olarak nitelenen bu verim yüksekliğinin yazınsal alan dışına da taşarak bir yaşam kültürü etkimesinin önünü açtığı, “hikâye” kavramı temelinde enikonu tüm toplumu etkilediği bile pekâlâ öne sürülebilir.
Ancak yazın alanında, özellikle öyküye yönelik böylesi bir derin vadi etkimesinin hâlâ tartışılıyor olduğu düşünülürse, olgunun kapsayıcı yanıyla yayılımında gözlenen etkinin boyutu çok daha somut olarak kestirilebilir.
Nitekim son çeyrek yüzyıl içinde ilk kitaplarıyla alana eklemlenen, sayıları yüzlerle ifade edilebilecek, hatta çekincesiz bine ulaştığı öngörülebilecek bir öykü yazarı varlığının edebiyat dünyasına katılmış olması, Türkçedeki gümrah öykü veriminin nicel boyutunu gözler önüne seriyor.
İlk kitap yayınındaki bu iştahın, üstelik kabul, onay görmesi olgusunun insanda, bunun tüm dünya ölçeğinde bir yerinin bulunabileceği gibisinden yanılsamalı düşünce çakımına yol açması olasılığı da akla getirilebilir kolayca.
Bu boyutuyla öykücülüğümüzün, yazın kitlesinde derin bir çekim alanı, cezbedici çevrinti yarattığını kestirmek güç olmasa gerek.
Elbette ilk öykü kitaplarının tümünün kalıcı olacağı düşünülemez. Hatta kalıcılık taşıyan yazarların ilk öykü kitapları kalmayabileceği gibi öykü alanına bir kez uğrayan bu nedenle öykücülüğümüz içinde yapıtı dışında sözü edilmeyen yazarların kalıcı ilk kitaplarıyla da karşılaşılabilir.
İlk öykü kitaplarının alandaki işlevini ele alırken bu ilk kitapların ya da yazarlarının kalıcılığından çok daha önemli olan bir olgu, niceliksel katılımın öykücülüğümüze dönük getirisi. Farklı kaynaklardan gelip alanda buluşan bu enerji, ortaya çıkan sinerjiyle öykücülüğümüzü ne ölçüde besliyor, öykümüz bundan ne ölçüde yararlanıyor; buna bakmak gerekiyor. Çünkü okur-yazar ilişki zemininde bir yoğunlaşma yaratıldığında bunun öykü sanatına olumlu katkılar sağlamaması olanaksız.
Öyleyse ilk iş, ilk öykü kitaplarıyla öykü sanatına dönük ilgiyi, bu yönde ateşin altını sürekli besleyip öyküdeki sürdürülebilirliği korumak olmalı o halde.
Niteliksel anlamda çığır açan, bilimdeki keşif, icat benzeri ilk öykü kitapları öykü sanatı açısından elbette paha biçilemez bir değer üretecektir, ancak bu sanatsal değer, öykücülüğümüzün bütünü dikkate alındığında görece aynı değere karşılık gelmeyebilir.
Öyleyse burada öne alınması gereken öykücülüğümüzün bütünü içinde mayalanmayı sürekli kılacak, alana sürdürülebilirlik sağlayacak enerji aktarımı olmalıdır. İlk öykü kitaplarından kalıcılık değil ama üretilen enerjiyle alana taşınacak öyküsel katkı beklemek çok daha mantıklı bir kabul görebilir.
Demek ki ilk öykü kitapları için saltık anlamda sanatsal ölçüler aranması halinde alandaki sinerjide bir soğurulma gibi olasılık ortaya çıkabilir, bunun neden olabileceği dağınıklıktan da kaçınmak gerekiyor.
Şimdi yukarıda söylediklerimi aşağıda andığım yazarların 2001’deki öykü verimine şöyle göz atarak düşünmek olanaklı.
Orhan Duru Yeni ve Sert Öyküler, Muzaffer Buyrukçu Yalnızlığın Arkasındaki Gülümseme, Erdal Öz Cam Kırıkları, Demir Özlü Geçen Yaz Kentte Kızlar, başlıklı yeni öyküler toplamıyla göründüler.
1950 Kuşağı çekirdek kadrosu öykücülerinin, 1990’larda, 2000’lerde inatla, tutkuyla öyküyü sürdürmesinin, 1990 sonrasında öyküye yönelen gençleri etkilemediği düşünülemez.
1980’lerden 90’lara geçişte öyküye katkılarıyla öne çıkan Cemil Kavukçu Gemiler de Ağlarmış, Ahmet Önel Alabalık Üçlemesi, Hakan Şenocak Hayatta Kalma Oyunu adlı kitaplarıyla öykü dünyasında bir kez daha görünürken 1990’ların kalemlerinden de öyküler gelmeye devam etti. Sonraları öyküye gereken ağırlığı vermese de Aytül Uncu Akal İki Ucu Yolculuk, Nalan Barbarosoğlu Her Ses Bir Ezgi, Suzan Samancı Suskunun Gölgesinde, Saliha Yadigâr Nümayiş Mahallesi, Müge İplikçi Arkası Yarın adlı yapıtlarıyla yeni yüzyıldaki öyküleriyle okur önüne geldiler.
Farklı bir öykücülük için çabalayan ancak genç yaşta yitirdiğimiz Uğur Özakıncı Siyah, Yekta Kopan Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri adlı öykü kitaplarıyla yeni yüzyılda öyküde dikkati çeken adlardan oldu.
Bu arada ilk öykü kitapları da peş peşe yayımlanıp alana katılırken 1990’ların öykü patlamasını biçimlendiren en önemli öğelerden birinin yayımlanan ilk öykü kitapları sayısının neredeyse yıldan yıla artıyor oluşunun ayırdına varılmasıydı. Nitekim Gönül Kıvılcım Kasaba ve Yalanlar, Halide Eşber Sanki Seninle Uzun Zamandır Hiç Böylesine Çılgınlar Gibi Sevişmemiştik, Aylin Süer Pagaruşa, Kenan Biberci Kimse Ölmesin Ben Ölürüm, Murat Sohtorik Kısa Çöp, Ahmet Sait Akçay Sîyabastâ adlı yapıtlarıyla kalıcılık izlenimi bırakarak alana eklendiler.
Aynı şekilde yılların şairi Nihat Ziyalan da Kısa Pantolonlu Sevda ilk öykü kitabına sonradan ekledikleriyle alanda kararlı kalıcılık izlenimi bıraktı.
Görüldüğü üzere ilk öykü kitaplarının öykü patlamasındaki rolünü kabul etmemek, bunun üzerinde durmamak olanaksız.
İş, ilk öykü kitaplarının işlevine geldiğinde, gözlük değiştirmek gerekiyor.