SAYFA YAZISI: Küseğen Yazarlar Kulübü…

Küseğen Yazarlar Kulübü…
M.Sadık Aslankara
(25.10.2018 YAZISIDIR.)

Azımsanmayacak katılımcısı olan bir kulüp: Küseğen Yazarlar Kulübü. Yazarların, yıllar boyunca üyesi olduğu ya da kısa süreyle katıldığı, bir dönem kalıp oyalandığı alıngan yalnızlar kulübü bağlamında da alınabilir bu.

Yaş, cinsiyet, sınıf, inanç, milliyet, kariyer vb. dışında ruh halinin insanı taşıdığı bir yazarlık durumu olarak özetlemek de mümkün olguyu. Yirmisinden yetmişine gönderilen iletiyle mektuplardan, ne bileyim not ya da telefonlardan biliyorum küseğenlik halini. Hemen her bağlantıda uçtan uca gezindiğini gördüğüm, ilk fırsatta su yüzüne çıkabilecek, kendini değersiz hissetme duygusu özetle.

Beklentinin karşılanmayışı, umulanın gerçekleşmeyişi, ilgi görülmediği, anlaşılmadığı kaygısı, düş kırıklığı, iletişim kopukluğu, içe kapanma türünde, insanı daraltacak ölçüde sevgi eksikliğinin yol açtığı, bir biçimde kalıcı hale de gelebilecek bir bunalım hali.

Değişiklik gösterse de, “geçici” nitelikteki kulüp üyeliğini anlamamak, ötesinde anlaşılabilir bulmamak olanaksız görünüyor bana. Toplumsal duyarsızlık, sanata ilgisizlik gibi dış koşulların varlığı, nesnel gerçekliğin acıtıcı ağırlığı, baskılayan şiddeti, ünlü de olsa, yaygın tanınırlığa da sahip olsa pek çok yazar için bir geçici kopmanın altyapısını oluşturabiliyor yaşanılan bu tür tecrit edilmişlik, ötekileştirilmişlik.

Sözüm bunlara değil. Bu gruba giren, yani yazın yaşamlarının bir yerinde yaşadıkları küseğenlik nedeniyle geçici olarak kulübe katılıp sonrasında kulüpten ayrılan herhangi edebiyatçı için söz etmeye kalkışmak doğru olmaz.

Ama bir de yazın yaşamlarının bir yerinde bu kulübe katılıp sonrasında bir daha çıkamayanlar var ki, sorun bağlamında, hatta bir edebi sorunsal olarak almak gerekiyor bu grubu. Bunların bir bölümünü belki sürekli sessizlikle karşılanmış, geçiştirilmiş yazarlar oluşturuyor ama bunun tam tersi durumda bir bölük yazar da büyük ilgiyle karşılanıyor ama dönüp de kendilerini yeniden göstermiyor bu kalemler, bu ilgiyi hak ettiklerini ele veren tutum, davranış sergilemiyor ne yazık ki. Bir kesim yazar da edebiyat dünyasına çalımla girip kısa sürede küseğenler arasına katılıyor.

Bu üç grup farklı yönsemeler sergiliyor denebilir. Ama sonuçta alınganlıklarının nedeni tam olarak bilinemese de bu yazarlar, “küseğen yazarlar kulübü”nün sürekli kayıtlı üyeleri olarak yaşamlarını sürdürüp kalıcılık sergileyebiliyor.

Kulübün sürekli üyelerini dizgesel anlamda şöyle bölümlemek de olanaklı geliyor bana:

1. Bir dönem vitrine çıkmış, hep vitrindeki halleriyle anılmak isteyen, sonrasında müzmin küseğenlik sergileyen edebiyatçılar.

2. Bir dönem alana katılıp üretimleriyle adlarını duyuran, ama sonradan verim sürdürecek iç güç bulamayıp müzmin küseğenlik sergileyen edebiyatçılar.

3. Alana katıldıkları halde baştan itibaren sessizlik, suskunlukla karşılanan ama verimlerini inatla sürdüren, kendileri kulüp üyesi olmadığı halde küseğenmiş gibi görünen edebiyatçılar.

Yukarıda üçüncü gruba giren yazarları, işin başında, bu kulübün dışında tutmak gerekiyor. Çünkü edebiyattan kopmuş değil bu yazarlar, ama sistem (şimdilerde böyle söyleniyor), bunlara yer açmadığı ya da okur bağları kopuk olduğundan kulüp üyesiymiş gibi görünebiliyor.

Bu gruba girenler, “küseğen yazarlar kulübü” üyesi değil kesinlikle, ancak edebiyatın erden yolcuları oldukları halde neden böyle göründükleri üzerinde önemle durulması gerekiyor bu kalemlerin. Öyle ya bu gruptaki yazarlar, bunca olumsuzluğa karşın üretimlerini inatla sürdürüp direniyorsa bunun nedenleri de tartışılmalı. Yazınsal anlamda yeterli olamadıklarından mı kaynaklanıyor bu, yoksa yeterince anlaşılamadıkları için mi okurla buluşamıyor bu yazarlar?

Öteki iki grup kronik temelli yazınsal anomali bağlamında da alınabilir kanımca. Çünkü bunlardan ilki, lay lay lom havasında, vitrine çıkmış olmayı yeterli sayıp görece başka arayışlara dayalı maymun iştahlılık yansıtırken ikincisi herhangi ödüllendirme yaşamadan adım atmak istemeyen, yaptığının karşılığını ille almayı hedefleyen tutum sergiliyor.

Bu özetleme, edebiyatta her kalem sahibinin dönem dönem küseğen yazarlar kulübüne katılsa da üyelikleri süreğenleşmiş, doğal üyeliğe dönmüş olanların aslında olumsuz birer rol modeli oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Neden peki?

Şunun için:

Edebiyat, genetik bir eylemlilik halidir, kuşun ötmesi, ağustosböceğinin cırlaması gibi. Çünkü yazarın, yazmak dışında bir yönelişi yoktur, bu onun yaşam biçimidir, Nitekim görülmedikleri, sürekli sessizlikle karşılanıp geçiştirildikleri halde gerçek edebiyatçılar, genetik eylemliliği sürdürüp yazıyor ama ötekiler yazarlıklarını ancak arada bir anımsıyor.

Oysa arada bir yazar olunamaz. Gerçek yazarların kalemleri, ancak ölümlerinde ellerinden düşer. Yeter ki siz, kuşların uçmasına, balıkların yüzmesine benzer genetik bir yazma yatkınlığınız bulunduğunun ayırdına varmış olun.