SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; 8 Mart; Öykü, Kedi, Kadın…

8 Mart; Öykü, Kedi, Kadın…

M.Sadık Aslankara
(7.3.2019 YAZISIDIR.)

Öykü sanatı, şiirin üvey kardeşidir ya, üzerinde iktidar kurulmasından hoşlanmaz bu nedenle. Ama kendisi iktidar olmaya pek düşkündür doğrusu.

Bu yanından bakıldığında öykü, kediye benzer. Kendi alanının tek hâkimidir alabildiğine. Burayı öyle bir sahiplenir ki, onun, gezindiği yerlerde siz kendinizi, iğreti, çaresiz bir konuk olarak görürsünüz ancak.

Onun bulunduğu, gezindiği yerlerde siz de rahat davranmak istiyorsanız eğer, o zaman gözüne gireceksiniz onun, Ona sırt dönmek şöyle dursun, uzaktan bile sevginizi, bağlılığınızı göstereceksiniz, başka yolu yok!

Ne işiniz ne aceleniz olursa olsun, onu seveceksiniz, okşayıp gönlünü alacaksınız kediciğin, aksi halde ruhunu vermez hiçbir zaman size, hep bir yabancı olarak kalır, öylece de bırakılırsınız onun tarafından.

Öyküye bir kadın olarak da bakabilirsiniz. Öylesine nahiftir.

Onun ruhunu tanıyıp kavramadan ona yaklaşmanız olanaksızdır bu nedenle. Onu fethedebilmeniz onu tam anlamıyla keşfettiğinizde mümkün olur ancak. Yoksa o da kedi gibi tıpkı yabancılamış halde uzak durur size. Aranıza buz dağı girer, hiçbir zaman da erimez.

Bu yüzden öyküyle kadın akrabadır. Tıpkı kadının şiirle de akraba oluşu gibi. Oysa romanla arasında böyle bir geçenek yoktur kadının.

Kadına benzer öykü, kapanıktır; tür olarak kapsanık dil-mantık yapısı buradan gelir zaten. Kendi yerini korur hep, ama denizanası benzeri yayılmaktan oraya buraya uzanmaktan nefret eder.

Kendi evinin efendisidir öykü. Kadın gibi, kedi gibi…

Bu yüzden öykü, kadınların kendilerini gerçekleştirebildiği, özgür gördüğü, özgürlüğünü sonuna dek koruyup yaşayabildiği başta gelen yazınsal tür olarak da anılabilir pekâlâ.

Kadınların üzerine düşen tek iş, kendi genetik formlarıyla öykü arasında dolayımsız bağ kurup bu yazınsal türün bütün ayrıntılarıyla dolantılarını keşfetmeye, bundaki artalan patikalarını en gizli köşelerine dek öğrenmeye çalışmak olmalı.

Hep diyegeldiğim gibi öykü sanatı, kadının egemenlik kuracağı bir sanat alanı olarak zaten kadınla kurduğu bağı daha da geliştirirken, her geçen gün, daha çok kadın bu gizi bulgulayıp öykü sanatının peşine takılıyor.

Kadın zaten öykücülüğümüzde büyük bir temsiliyet gücüne erişmiş durumda nicedir. Sayısal açıdan erkek öykücülerden hiç de aşağı kalmadığını gösterirken kadın öykücü, bu arada gerek öyküye yönelik alanı genişletip biçemce de alabildiğine zenginleştirerek gerekse buna nitel açıdan çok büyük katkı vererek yanı sıra öykücülüğümüzde lokomotiflik yapıyor.

Şunu apaçık görmek gerekiyor artık; günümüzde kadın yazar varlığı anılmaksızın değil öykücülüğümüzden, öykü sanatından söz etmek bile anlamını yitirebilir. Böyle bir aşamaya gelinmiş olması kadın yazarın alanda ne denli yol aldığını, ne denli hızlı bir bütünleşme gösterdiğini ele veriyor.

Niceliksel, niteliksel açıdan kadın-öykü örtüşmesi, ne yazık ki hâlâ tam anlamıyla anlaşılmış, buna dönük geliştirim üretilmiş değil. İşin tuhafı bu olgunun henüz kadınlarca da tam anlamıyla algılanamadığı gözleniyor.

Çünkü kimi kadın öykücüler, erkek yazarlarca üretilmiş söylemin ardılı bir konum sergilemekten geri durmuyor hâlâ.

İşte tam böyle bir aşamada 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü veya Dünya Kadınlar Gününüzü kutluyorum…

Hey, kadın öykücüler! Nasıl büyük bir yol aldığınızın ayırdında mısınız siz?