SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; 90 KUŞAĞINI SÜPÜREN ELİPTİK İKİ MERKEZ…;

90 KUŞAĞINI SÜPÜREN ELİPTİK İKİ MERKEZ…

M.Sadık Aslankara
(16.7.2020 YAZISIDIR.)

“Hikâye” ile “öykü”, geniş kitleler arasında aynı anlama gelse de yazın entelijansiyası tarafından nasıl birbirinden ayrı anlamlara karşılık gelecek biçimde kullanılıyorsa, 1950 Kuşağıyla 1990 Kuşağı öykücü-romancıları için de böyle bir ayrıma gitmek zorunlu geliyor bana.

Önceki yazılarımda bunlara kıyısından değinsem de bu kez doğrudan konuya girip on iki haftadır sürdürdüğüm bu dizi yazıya bununla nokta koymaya çalışacağım. “Şimdilik” kaydını da ekleyerek elbette.

Edebiyatımızda “1990 Kuşağı” başlığı altında anılabilecek yazarlar arasında merkezi oluşturan ilk çekirdekteki adlara baktığımızda bunların yuvarlamayla 1960 ortalarıyla sonları arasında, bu çekirdeğe merkezin ardından doğrudan eklemlenen çevre yazarlarınınsa 1970 başlarıyla ortaları arasına gelen tarihlerde doğduğu görülüyor. Bu iki odağı, ben, kuşağın merkezle çevresinde yer alan iki çekirdek bağlamında alıp aslında 1990 Kuşağının profilini merkez-çevre omurgasına dayalı eliptik bu iki odağın biçimlendirdiği kanısına varıyorum.

İlk evredeki çekirdek odak, çocukluk dönemini, toplumu derinden etkileyip yaşamın her alanına her anlamda, boyutta uzanarak bunları düzenlemeye girişen 12 Mart günlerinin baskılayıcı ortamında yaşadı. 12 Eylülse, bunun üzerine bireysel yaşamı da düzenlemeye girişen, hayat sınırlayıcı yanıyla bu grupta yer alan adların ergenlik dönemine damgasını vurdu denebilir.

Toplumun tümü derin bir iç çekilmeyle geriye dönüp kendi içine kıvrılsa da potansiyel olarak süreçte elbette yeni bir kabarmanın enerjisini biriktirmeye yöneleceğinden çekirdek odak, olgunun derin etkisi altında kaldı denebilir. 12 Eylül, sınıfsal, kültürel bütün girdileri ambargosu altına aldığı için de izler bir biçimde ruhlarına, dokularına kazınmış oldu genç yazar adaylarının.

Derdest edilmiş, görünmez güçlerce teslim alınmış birey, bu dönemin ana karakteri olarak öne çıktı. Söz konusu birey, durma kendi iç muhasebesini yapıyor görünse de daha çok iç çatışma yönünde, bu arada dış dünyayla yaşam bağı kurabilmek amacıyla oyuna, oyunsu süreçlere katılmaktan başka çözüm üretemeyen karaktere dönüştü. Bu nedenle kuşağın başı çeken adları arasında anılabilecek yazarlar, yazınsal diyagramları açısından iç çeperlerini bu yönde tahkim etti, ortaya koydukları ilk öykü kitaplarında her bakımdan bunun parlak örneklerini verdi.

1990 Kuşağının eliptik yörüngesinde bu ilk çekirdek odağın ardı sıra gelen merkeze göre çevre odaksa 12 Mart’ın yaşandığı günlerde doğmuştu zaten, ancak kanımca çekirdek gruba oranla çok daha sert biçimde 12 Eylül’ü yaşadı bu grup. Denebilir ki ilk grupla aralarında görece en çok on yıl kadar bir süre bulunsa da onlardan çok daha koygun bir baskılanma duygusu yaşadılar.

12 Mart’la 12 Eylül’ü önemseyişim boşuna değil. Çünkü bu iki tarih toplumsal, sınıfsal tarih yazılımımız kadar sanat-kültür yaşamımız açısından da önemli birer ters eşik halinde önümüzde duruyor. Çünkü yaşamın, yaşam biçiminin âdeta dondurulup laboratuarda yeni bir yaşam biçimi üretilmişçesine herkese böylesi boyunduruk takılması başka türlü nasıl anlatılabilir?

Halkevleri, Köy Enstitüleri, Türk Dil Kurumu, Konservatuvar, Tercüme Bürosu vb. ileriye dönük birer sanat eşiği olarak toplumsal yaşamda kültürel serüvenimiz içinde nasıl önemli aşamaysa öteki iki tarih de o denli önemli duraklar halinde birer geri eşik anlamında önümüze geliyor.

Öykü önde olmak üzere yukarıdaki örneklemenin yansıması bağlamında dile getirilenler, kimi adlardan kalkılarak iki çekirdek için de somutlanabilir pekâlâ.

Nitekim günümüzde de verimlerini dikkat çekici düzeyle yoğun biçimde sürdüren yazarlar olarak ilk çekirdek için Ayfer Tunç, Müge İplikçi, Aslı Erdoğan, Murat Gülsoy, Doğan Yarıcı, Yekta Kopan; ikinci çekirdek için de Sema Kaygusuz, Berna Durmaz, Şebnem İşigüzel, Murat Yalçın, Ahmet Büke, Faruk Duman alındığında bu öne sürüşle ilgili çelişecek bir yan bulamıyorum kendi payıma.

Aralarında yaş eşiği farkı üzerinde pek durulmasa da yola çıkışlarıyla süpürdükleri alanlarda görece farklılık gösteren yazarlıklarıyla sonradan tam anlamıyla bir bütünleşme içine girdikleri de öne sürülebilir bu iki çekirdek grubun.

Gerçekten de her iki çekirdekte adları anılabilecek yazarlar başlangıç evreleriyle son evredeki verimleriyle uyum gösterirken başlangıçta merkez çekirdeğin etkin olduğu, son yıllardaki evredeyse bu kez ikinci çekirdek olarak çevre grubunun etkin olduğu söylenebilir.

İkinci çekirdekteki yazarların ilk öykü kitapları, sözgelimi merkez çekirdekteki yazarların soyutlayım, öyküleme özellikleriyle örtüşüp bunu yansıtıyor. 1990 başlarında, bu yazarların ilk öykü verimleri dikkatle incelendiğinde bu sonuca ulaşmak olanaklı. Ama aradan geçen on-on beş yıl içinde bu kez artık çevre odaklı ikinci çekirdek grup yazarlarının alabildiğine baskın hale geldiği, hatta seleflerini baskılayıp kendi etkilerine aldıkları görülüyor.

İki odaklı eliptik dairenin merkez-çevre etkileşimi içinde yer alan yazar-yapıt örneklerini doğrudan ele alıp ayrıntılarıyla işlemek, bunlara dönük ayrıntılar verip örnekler göstermek, kuşku yok ki apayrı bir yazının konusu.