SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; ‘Ayizi’ Kapanır, Kadın-Öykü Solarken

“AYİZİ” Kapanır, Kadın-Öykü Solarken…
M.Sadık Aslankara
(31.01.2019 YAZISIDIR.)

Önce, gelin şu haberi okuyalım birlikte:

“Ayizi Yayınevi kurucularından Aksu Bora, yayınevinin ekonomik nedenlerden dolayı kapanacağını duyurdu. Dokuz yıl önce Ankara’da kurulan ve şu ana kadar kadınların kaleme aldığı 63 kitabı okurla buluşturan feminist yayınevi, Eda Çakmak’ın kaleme aldığı ‘Kural Tanımayan Bir Moda Kılavuzu’ isimli kitabı yayımlayarak yayın hayatına son verdi. Bianet’e konuşan Bora, ‘Elimizdeki kitapları da bitirene kadar satışımız devam edecek. Kapanma sürecimiz hazirana kadar uzayabilir. Ancak ondan sonra kesin olarak kapatıyoruz’ dedi. Yayınevini ekonomik nedenlerle kapatmak zorunda kaldıklarını belirten Bora, ‘Matbaa çalışanlarından kâğıt sektörüne kadar herkes ekonomik süreçten etkilendi. Biz de kitap yayımlayamaz hale geldik. Bu koşullar altında yayınevini sürdüremeyeceğimiz için kapatma kararı aldık’ ifadelerini kullandı. Kadınları yazma konusunda yüreklendiren, cesaretlendiren bir yerde durduklarını söyleyen Bora, ‘Yayınevimiz kapansa da kadınlara yine yazmaktan vazgeçmeyin diye sesleniyoruz’ şeklinde konuştu.” (Cumhuriyet, 23.01.2019)

Hiç kuşku yok ki, 63 kitap değil öksüz kalan, bundan böyle yazılıp okura ulaştırılacak kimi üünler asıl öksüzlüğü yaşayacak olan.

Ayizi, sıradan bir yayınevi değildi. Yayımladığı kitaplardan en az altı-yedisini ben de Cumhuriyet Kitap’ta değerlendirmiştim geçmişte. Özellikle öykü kitaplarını. Ayrıca bunların kadın verimi oluşu, çok daha farklı bir boyut kazandırıyor yazınımız bağlamında. Bir yanıyla öykü sanatımız zemin yitirirken kadın öykücülerimiz de platform yitirmiş oldular.

Neresinden bakılsa, sonuçta kaygı uyandırıcı bir durum.

Öykü sanatı sürecek, kadınlar da yazmayı sürdürecek, bundan daha doğal ne olabilir? Ancak bir yayınevinin oluşturduğu havuz dağılınca, orada öyküsel planktonlar kaybolacak belki, bu arada kimi öykü balıklarını da yitireceğiz elimizde olmadan. Kim bilebilir bunu.

Şu an, bu yıkımın yol açacağı hasarı saptamak belki mümkün olmayabilir. Ancak ileride kadın yazarlar, öyküde hem kendilerini kendileriyle hem ötekilerle buluşturmuş olan böyle bir yayınevinin yayından çekilişi sonrasında bunun yol açtığı-açacağı yazınsal-cinssel erozyonu çok daha iyi kavrayacaktır sanıyorum. Ayizi’nin yokluğu çok daha somut biçimde kendisini duyuracaktır çünkü gerek öykü sanatı, gerekse öykü yazarı, ama özellikle kadın öykücülerin arayışları bağlamında.

Üstelik bu açıklamanın 14 Şubat Sevgililer Günüyle Dünya Öykü Günü’ne iki hafta, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününe de beş hafta kala yapılmış, duyurulmuş olması sanırım tarihin bir garip cilvesi olarak da alınabilir herhalde. Hiç kimse böyle olmasını istemeyeceğine göre.

Ama her ne olursa olsun öykü sanatımız da kadın öykücülerimiz de hiçbir zaman hız kesmeden alanlarında hem kadın varlık olarak hem de yazan, kendi öykülerini yazıp paylaşan kadınlar anlamında varlıklarını dayatmayı sürdürecek elbette. Biz onları her zaman işlerinin başında göreceğiz bundan böyle de.

Ancak bu olaydan sevinilecek bir yan çıkarmak da olanaklı aynı zamanda.

Ayizi aracılığıyla ilk öykü kitabını çıkarmış azımsanmayacak sayıda kadın öykücümüz olduğunu tahmin ediyorum. Bu yazarlar, Ayizi’nin topraklarında kendilerine yazınsal yurt buldular veya kurdular. Yayınevi olarak bu tür bir ön açıcılığın da, bir bütün olarak düşünüldüğünde edebiyatımız için ne kadar önem taşıdığı, bizi zengin bir çağrışım yumağıyla buluşturduğu gözden uzak tutulmamalı.

Öyle ya, acaba kaç kadın yazar kazandık Ayizi aracılığıyla?

Kadın yazarlarımızın Ayizi aracılığıyla sızdırıp süzdüğü öyküsel birikime dönük katkı nerelere uzandı, ya kimlere el verdi, kimleri harekete geçirip kervana kattı, belki de bundan sonra, asıl bu konu üzerinde durulacak.

İleride Ayizi’li anılar, bu büyük emeğe hak ettiği yeri de verecek hiç kuşku yok ki.

Ayizi’nin önemi, değeri, belki de asıl o zaman anlaşılacak…