SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; BELGESEL SİNEMA NEDİR, NE DEĞİLDİR…

BELGESEL SİNEMA NEDİR, NE DEĞİLDİR…

M.Sadık Aslankara
(12.5.2022 YAZISIDIR.)

“Belgesel sinema”, bir sinema sanatı kuşkusuz.

Bilindiği üzere bilimkurgu sinemasından, bilimin nesnel verilerini kullanması gibisinden bir zorunluluk aranmıyor, yeter ki kendi içinde tutarlılık yansıtsın. Belgesel sinema da işte bu tür bilimsel verileri, belgeleri ille kullanma gibi bir yükümlülük taşımıyor, ne var ki bunları tahrif etme, çarpıtma, istediği yönde kullanma gibisinden bir özgürlüğe de sahip değil ama.

Bu doğrultuda bilimle sanatın çakıştığı, çakışmak zorunluluğu taşıdığı bir sinema türü değil belgesel sinema, değil ya yine de sınırı, rasyonel olanın çizeceği, sonuçta nesnel gerçekliğe sıkı sıkıya yaslanılacak bir alanı ifade ediyor. Demek ki, çalışma alanında “Ben yaptım oldu,” türünde bir esneklik söz konusu değil, oysa öteki kurmaca sanatların bunu genel anlamda karşılama, göğüsleme olanağına, telafi edebilirlik olasılığına yer açılıp bundan söz edilebilir pekâlâ.

Tabii burada kamuoyunun “belgesel” olarak nitelediği pek çok görseli, örnekse hayvanlar dünyasından kesitler getiren, ama söz konusu hayvanları anlatının karakteri yapmak yerine bunlardan belirli hedef doğrultusunda, kurmaca düzenlemesine dayalı bir kavrayışla kendine yarar sağlamaya çalışanların belgesel nitelemesiyle yutturmaya çalıştığı yapımları belgesel almadığımı söylememe gerek yok sanırım.

Öte yandan belgesel sinemanın da kendi içinde alt türler barındırdığını unutmamak gerekiyor. Bu doğrultuda “belgesel film”, “belge film”, “belgeli film” vb. ayrımların belgesel sinemada bizi farklı anlam katmanlarına taşıdığı da göz ardı edilmemeli.

Bilimle sanat ayrı bilgi türü temelinde yükselen alanlar olarak, başlangıçta, birbirleriyle iç içe bütün halinde yola çıkmışken bilimin sanatın, dinin, felsefenin ve bütün disiplinlerin söz konusu bütünden teker teker kopup sınırlarını çizerek kendi alanlarını belirledikleri biliniyor. Bu yüzden belgesel sinemadan söz edildiğinde, zaman zaman anlık da olsa bir akıl kamaşması, yanılsama yaşanabilir, belgesel sinemanın bilimsel önermeler getirebilen bir sanat olduğu çakımına kaptırabilir insanlar kendilerini.

Özellikle astronomi, arkeoloji, fizik, tıp vb. alanları seçilip de bu konuda gerçekleştirilmiş belgeseller, aslında birer kurmaca anlatı olmakla birlikte Latince ya da Arapça seslendirilen kutsal kitaplar karşısında bu dilleri bilmeyen insanların yakalandığı yanılsamanın benzerini yaşayabilir ne yazık ki. O halde belgesel sinema türünün örneği sayacağımız film, özel olarak bu amaçla yapılmamışsa birebir çakışırlık yansıtmaz hiçbir zaman.

Kaldı ki bilim, doğrudan matematiğin, fiziğin diliyle adım atar, sanat bunlardan kendi mantık işleyişi yönünde yararlanmaz değil, ne ki bilimle çakışmak gibi ne bir hedef güder ne de bu yönde çaba sergiler. Belgesel sinema için bilim, konu olmaktan öteye geçmez, ama bunu konu alırken kendi bildiğini de okumaz asla bilimkurguda görüldüğünce ya da kurmaca sanatların olanaklarıyla karşılaştırıldığında.

Şu da unutulmamalı; belgesel sinema, sinema sanatının karesel dil-mantık yapısı temelinde üretildiğine, sonuçta bir kurmaca hüneri olduğuna göre kurgulamadır sonuçta, ama kurgulan gerçekliğin bozunuma uğratılmadan kurmaca yapılacağı anlamına gelir bu.

Buna göre resmin, müziğin, yontunun, edebiyatın, mimarinin, fotoğrafın, tiyatronun nasıl bir yapıcısı yani kurgucusu varsa, elbet sinemanın, burada belgesel sinemayı konu edindiğimize göre belgeselin de bir kurgucusu olacaktır. Belgesel film de zaten bu kurgucunun bakışı açısından anlam kazanır, yerine oturur.

Öteki kurmacacılar için gerçekliğin çarpıtılması, bozunuma uğratılması, saptırılıp değiştirilmesi olasıyken belgesel sinemada yönetmenin önünde böyle bir seçenek yoktur, yeter ki bilerek, bilinçli biçimde sanatına ihanet edip kasıtlı bir belgesel yapmaya niyetlenmemiş olsun, tıpkı kimi bilimcilerin, yaptıkları buluşla insanlığa büyük zarar vermelerine benzer biçimde.

Buradan şunu çıkarmak olası; yazılı olmasa bile, belgesel sinemacı ya da belgesel sinema yönetmeni için de hekimlerin Hipokrat andına benzer bir etik ilkeler bütünü söz konusudur, hiçbir yönetmen, paşa gönlü öyle istiyor diye belgesel yapamaz özetle, bunu unutmayalım.

Belgesel sinema üzerine başka yayınlarda azımsanmayacak yazı kaleme aldım, bildiriler sundum, oturumlarda konuştum, hatta atölyeler yaptım, kendi sitemdeyse bu konulara altı yıldır ilk kez giriyorum diyebilirim. “Bağımsız Yoksul Belgesel” başlığı ya da kavramı üzerine ama ilk kez yazıyorum, konu üzerinde çokça konuştuğum halde. Pek çok belgeselimizi bu başlıkla sunuyorken üstelik.

Bu nedenle hem alana yönelik hem de kavram odağında ileride bunlara yeni yazılar ekleme hakkımı saklı tutuyorum.