SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Butik Öyküden Konfeksiyon Romana

Butik Öyküden Konfeksiyon Romana
M.Sadık Aslankara
(16.11.2017 YAZISIDIR.)

Oyuna, senaryoya, romana göre önceden tasarımlanamaz bir yazınsal tür olarak alınabilir öykü. Öyleyse öykü tohumu, verimleyicinin zihninde, beyin toprağında kendi bildiğince, özgür biçimde doğar, hiçbir hesabı kitabı dikkate almadan kendi burnunun dikine gidip, kendi yolunu bir bakıma kendisi çizer.

Öyküde giriş, bitiriş tümceleri çok önemlidir, diye söylenir, oysa romanda esamisi okunmaz bunun. Roman, okuru peşinden sürükleyici giriş bölümüyle onu etkileyecek finali önemser önemsemeye ama kurgunun önde tutulacağı bir tasarıma da dönüştürülebilir kolayca. Demek ki roman, proje yatkınlığı sergileyebilir. Oysa iddia taşımayan herhangi öykü bile proje olarak algılanmayı içine sindiremez.

Bir senaryonun birden çok yazarı olabilir, senaristlerin tümü de bir proje doğrultusunda seyirciyi çekecek, sonuçta ticari başarı kazanacak film peşine düşebilir. Oysa öykünün umurunda değildir bu; okunmayı ister elbette, ama herkese ille kendimi beğendireceğim diye de orta malı güzelliğe gönül indirmez hiçbir zaman.

Çokluk oyun metni de tıpkı roman ya da senaryo gibi okuru içine çekecek olay örgüsü arar kendisine. Böylesi olay örgüsüyle âdeta bir tür sığınak yaratır görece. Oysa olay umurunda değildir öykünün. Herhangi olaya yaslanmadan da öykü kendisini var edebilir çünkü.

O halde öykü, olsa olsa şiirle ilişkilendirilebilir, kendisinden başkasıyla benzeşikliği olmayan tür niteliğine sahip konumuyla.

Bundan ötürüdür ki bir anlatı olarak “butik öykü” demek olanaklıdır ön kabul anlamında. Oysa romana dönük, öykünün uzun hali, ya da itici bir yaklaşımla anlatının uzatılmış olduğu gibisinden öne sürüş getirenlerin sayısı azımsanmayacak orandadır herhalde. Hiç mi hiç ilgi kurulamaz öyküyle uzunluk arasında. Evet öykü kısadır. Bir soluk alma ânıdır hatta, nefes alır verirsiniz; bu iki nefes arasındaki zaman öyküye yanıt veren hayattır, o kadar. Öykü, buna karşılık gelir. Bu açıdan öykü, hayatın bütününe yanıt veren özüdür ama roman, hayatın kesitidir yalnız, o kadar.

Öyküyü butik yapan, her birinin yalnızca kendisi için verimlenmiş olmasıdır, roman birbirine bakılarak da üretilebilir, hiçbir öykünün gönül indirmeye yanaşmayacağı yaklaşımla. Roman sonsuzca üretilebilirliğe giderken, öykü üretilemez, kopyalanıp yazılamaz, sonuçta olduğu yerden kıpırdatılamaz kavi duruş sergiler bu nedenle.

Onun içindir ki her öykünün soluk alıp verişi bir başka türlüdür, ama sonuçta kendine özgüdür. Romanların soluk alıp verişi birbirine benzeyebilir, gocunmaz onlar bundan. Oysa öykü güneşe uzanma yarışı içindeki çiçek benzeri hem kendisiyle hem dışındakilerle yarışıp kavgayı göze alan biricikliğinden ödün vermeye yanaşmaz asla. Böylesi durum yaşadığında gönyesi bozulur, şakuli kayar, yana kayıp yıkılır hatta.

Öykü kısadır ama uzun zamanda yazılır ancak, roman uzun olsa da görece kısa sürede de şıpın işi yazılabilir pekâlâ. Buna karşın öykü bekledikçe demlenir, ne ki roman bekledikçe eskir daha çok.

Öyküde bırakın aynı paragrafı, aynı sayfayı, bütünde de ekonomi uygularsınız, olay, anlatım, sözcük, seslem, hatta harf kılı kırk yararcasına tartılarak kullanılır. Bunlar dikkate alınmadığında öykü kendi iç sesini, tartımını yitirir, öykü olmaktan çıkabilir kolayca. Romanda bunları denetlemeye, öyküdeki uygulayımınızı hayata geçirmeye kalksanız da başa çıkamazsınız, iyi düzey yakalanabilir ancak romanda görece. Oysa öyküde bu eksiklik, tıpkı şiirdeki gibi öykünün ortadan kalkmasına yol açar, o kadar. Öykü de şiirde olduğunca, kendisi dışındakini kabul etmez de onun için.

Bu nedenle kaprislidir; sökülüp yeniden dikilmeye gelmez. Olmuyorsa, onarılmaya da gelmez, farklı kumaşla yeniden dikilebilir belki, o kadar, verebileceği ödün bu kadardır onun.

Özetle öykü endemik bir çiçektir, ille kendi koşullarında, uygun ortamında yetişip boy atar, zorlanmaya, küstürmeye gelmez, nazlı değildir, ama çekip gidebilir, sonrasında yeniden döner mi dönmez mi o da bilinemez.

Gerçekten nazlı değildir, canı istedi mi pata küte sertleşebilir de, bu tutumları onun, özgürlüğüne düşkünlüğünden gelir. Bir kedidir öykü, romansa köpek. İlki kendi başına buyruktur, öteki sahibinin sesidir bir ölçüde.

Bu nedenle seçiminizi yaparken, ikisiyle de barışık yaşamak, iki ayrı dünya kurmak anlamına gelir. Bu iki dünyayı kurmaz da onları size ait tek bir dünyada ağırlamaya kalkarsanız, belki roman oturur bıraktığınız yerde, ama öykü, sıyrılıp gidebilir avuçlarınızdan…

Roman, yazarı için avdır; öyküyse yazarının avı…