SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; ÇAĞSAL DÖNÜŞÜMÜN OKUR DUYARLIĞINDA PAYI

ÇAĞSAL DÖNÜŞÜMÜN OKUR DUYARLIĞINDA ETKİ PAYI…

M.Sadık Aslankara
(30.7.2020 YAZISIDIR.)

Zaman ve mekân, buluşup kuşattığı canlıyı da biçimlendiriyor.

Bu açıdan yaşanılan çağ, dayattığı toplumsal yaşamla, buna eklemlenen dinamiklerle ekonomik, sınıfsal, kültürel vb. yönden, kişinin ister istemez bütün edimlerini biçimlendirip kendisinin kılıyor, onu kendi isterleri yönünde âdeta yeniden yapılandırıyor.

Canlının sürüleşme güdüsünden yararlanan, bunu alabildiğine daha da kışkırtan, hatta olağanlaştıran, adına “sistem” denilen çark, işte bu kitlesel gövde üzerinde yükseliyor, varlığını da böylesi insan modeline yaslıyor. Buna göre demek ki ilkel komünal dönem sonrasında ortaya çıkan çağlar boyuunca insanlığın aslında ekonomik-sınıfsal erkler tarafından belirlenip dayatılan bir “ortak akıl” çevresinde hareket eder hale geldiği öngörülebilir pekâlâ.

Bunun toplumsal bir davranış modeli olduğu da söylenebilir o halde. Ne var ki böylesi örnekte yani herkes sürüleşip sürü davranışıyla örtüşen tutum sergilerken, bunun yine de spontane bir gelişimmiş gibi algılanması zorunlu.

Bu nasıl gerçekleşir? Bireylerin sürü içinde yansıttığı “sosyal mesafe”, “ötekileştirme” vb. terimlerle açıklanabilecek yaklaşımla. Kişinin, kendisini ötekilerden ayıran yaklaşımı, modelin genel anlamda kabul gördüğü kanısının yayılmasına katkı sağamaması mümkün mü?

Bu durum, herkesi, kendi özgür iradesiyle yaşadığına inandırmayı başaran ve büyülü bir yanılsamaya yol açan en önemli etken olsa gerek.

Eskiler, buna benzer durumları aktarırken “at izi it izine karışmış,” deyişini kullanır genelde. Doğrudur, gerçekten her çağın insanına ilk belletilen, o çağa özgü ana düşünme kalıbının, kişilerin kendi özgür kararlarıyla oluştuğu yanılsamasını dayatmak biçiminde ortaya çıkıyor.

Buradan “okur duyarlığı”na dönük düşünce uçkunları savurmaya giriştiğimizde, kişilerin kendi çağlarının programıyla uyumlu olarak biçimlendirildiğini öne sürmek olanaklı hale geliyor.

Döneminde Goethe’nin Genç Werther’in Acıları’nı okuyan kimilerinin intiharı yeğlemesi, intihar izlekli kurmacaları ya da metinleriyle öne geçmiş kimi yazarların yapıtlarının bu yönde okuru etkilemesi artık enikonu olağanlaşıyor.

Buna bir üst başlık anlamında kabaca “estetik akıntı” veya “estetik sürüklenme” dersek, kitle hareketinin bununla uyumlu olacağı, kitlelerin bu yönde çaba harcayacağı da kestirilebilir kolayca. Sosyal mesafe, ötekileştirme türünden dışlayıcı tutumların aynı şekilde kitle içinde yeşererek kendine yer bulacağı da unutulmamalı bu durumda.

Dış sürtünmenin yani çeldirici, engelleyici, caydırıcı, alıkoyucu vb. öğelerin tümü karşısında yine de bundan kendini sıyırıp kişisel yolculuğunu kendi doğrultusunda taşıyabilmek kitleyle uyuşmamayı, onlarca ötelenmeyi göze almak anlamına gelecektir ki, bu bile hiç kuşkusuz ciddi dayanma gücü gerektirir insana.

Bilimci, felsefeci, sanatçı böyle çalışır. Bu bir şaman tutumudur olsa olsa.

Demek ki yazınsal duyarlığa sahip iyi okur, kendince bir şamandır. İyi okur, ya yazar gibi şamandır, yazarıyla kavgaya tutuşur ya da bunu asla hak etmeyecek kitle kuyrukçuluğu peşinde bir okurumsudur, o kadar.