SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; DERGİ-YÖNETMEN İLİŞKİSİ…

DERGİ-YÖNETMEN İLİŞKİSİ…

M.Sadık Aslankara
(02.12.2021 YAZISIDIR.)

“Dergi” derken, magazinel yayınları değil sanat, kültür, özelde yazın dergilerini kastettiğim ortada.

Konuya şu saptamayla girelim: “dergi”, yayın anlamında yönetilen bir “nesne”, “yönetmen”se adı üzerinde yöneten “özne”. Sanat alanında yayımlanan dergiler, yönetmenlerini “yayın yönetmeni”, “genel yayın yönetmeni” vb. kimliklerle anıyor, doğru elbette.

Böyle olunca yönetmen, dergide “yetke” konumu taşıyor, yönetmenlikse karar, uygulama yetkisine sahip “makam”. Karar alma yetkisi, aynı oranda sorumluluk almayı da yüklüyor yönetmenin sırtına. Bu kural resmi-özel kurumlar, kuruluşlar, sivil oluşumlarca yayımlanan dergiler için de geçerli. Ne ki geleneksel yönetimin ceberut bir anlayışla örtüştüğü ülkemizde açık ya da örtük resmi nitelikteki yayınlarda bile yayın yönetmenlerinden karar-sorumluluk alma değil biat bekleniyor.

Öte yandan yazın dergisi, yayımını, sivil de sayılsa eğer bir ticari oluşumun veya herhangi kurulun yönlendirmesinde sürdürülüyorsa, yönetmen de üst birim karşısında bir hesap verirlik sorunu yaşayacaktır kendiliğinden. Bu olgu, ister istemez dergi-okur ilişkisi odağında karşılıklı alışverişin dengesine dayalı olarak gerçekleşecektir.

Çünkü yayın yönetmeni, derginin okurla bağından, bu ilişkideki yayılımla süreğenlikten, bunun dergiye dönük etkime gücünden de sorumludur. Ya da sorumlu tutulacaktır.

Bu durumda derginin yayın politikasını, kurul da birim de belirlese, bunun uygulamasını yönetmen üstlenecektir, bu açıdan derginin her anlamda yayın yönetmeniyle özdeşleşmesi olağan bir işleyiş seyri görüntüsü olarak alınabilir pekâlâ.

Ancak derginin yazın kamuoyundan onay alması, okurun katılımı, desteği gibi karmaşık ilişki de, yönetmenin üzerinde Demoklesin kılıcı olarak öylece kalacak, bu yüzden apaçık tehdit oluşturacaktır. Sonuçta yönetmen denge kurmak zorundadır. Bu dengeyi üçlü sacayağı üzerine oturtacaktır. Bir yandan bağlı olduğu üst birim öte yandan dergiye katkı koyan yazarlar, okur kesimi.

Ortada görünmese bile yazın kamuoyunun da dergi üzerinde ciddi baskılama oluşturacağı unutulmamalı bu arada. Diyeceğim, denge kurabilmek, altından pek öyle kolayca kalkılıveren bir iş değil.

Özellikle yazına duyarlı, şair-yazar adayı genç okur kesiminin dergiyle bağ kurmak için sürekli ilişkilenmek istemesi, bu doğrultuda kimilerinin atakları yanında alınganlıklarının göğüslenebilmesi, ürünleri karşısında ikna edici nesnellik gösterilip değerlendirilmesi de yönetmenin hüneriyle dengelenebilecek işler kuşkusuz.

Bu arada şunu asla unutmamak gerekiyor; yayın yönetmenin de yazın dünyasının ön kabulüne dayalı kendine özgü tutumu ve enikonu özgün yaklaşım içeren sanat anlayışı, biçemi olacaktır elbette; başka türlü niye soyunsun bu işe. Söyleyecek sözü vardır, edebiyat dünyası için önerileri, getireceği farklı söylemler; kaldı ki yayın yönetmeninden beklenen de budur zaten. Söyleyecek hiçbir sözü olmayan birinin dergi yönetmeye kalkması garipsenir olsa olsa, sıra dışı öncülük sergilemesi, bunun için yapmaya giriştikleri değil.

Yönetmenin dergiyi, bu anlayış yönünde sürdürmek istemesini, kendisinin yukarıda sözünü ettiğim karar-sorumluluk alma paydası temelinde değerlendirmek gerekir. Yani bu olanaklıdır, demek istiyorum. Ancak bu yönsemenin bir “sahibinin sesi” konumu sergilemesi, derginin tek taraflı bir yayın yapmasına yol açabilir. O zaman farklı eğilimde okur-yazar kesiminin dergiyle bağı gevşeyebilir, ötesinde kopabilir.

İki dergiyle yönetmeninden örnekler getirmek olası bu bağlamda.

İlki Varlık dergisi, öteki Yeni Dergi.

Varlık’ın yayın yönetmeni Yaşar Nabi Nayır, Yeni Dergi’nin yayın yönetmeni Memet Fuat.

Her iki yazar da edebiyatımızda çok köklü, derin, kalıcı izler bırakmış adlar arasında.

Sözgelimi Selçuk Erez, önemli bir başka yayıncı, Ahmet Halit Yaşaroğlu’nun Mahmut Makal’ın yazıları için Nayır’a, “Bu yazılar bana gelse çöpe atardım,” dediğini aktarıyor bir denemesinde. Oysa Yaşar Nabi, 1950 Kuşağı öykücülerini de Köy Enstitüsü çıkışlı yazarları da bağrına basmayı bilmiş, önceki dönemin yazarları arasında bu genç yazarlara dergide yer açmayı, okura onları kabul ettirip onaylatmayı başarmıştır. Erdal Öz’ün Yaşar Nabi’ye dönük hesap sorucu mektubu da ilginç bir örnek olarak önümüzde duruyor.

Aynı şekilde Memet Fuat da Yeni Dergi’de Oktay Rifat’la İlhan Berk’in şiirleri yanında Başaran’ın, Talip Apaydın’ın şiirlerini, Füruzan’ın, Tomris Uyar’ın, Selim İleri’nin öyküleri yanında Duran Yılmaz’ın öykülerini yayımlamayı bir yayın yönetmeni sorumluluğu bağlamında almış, bu tutumunu derginin bütün sayılarına yaymıştır.

Bilmiyor muyuz Yaşar Nabi’nin, Memet Fuat’ın yıllara dayalı bir sanat anlayışı, bu yönde ortaya koydukları yapıtlar var, ama her ikisi de biliyoruz ki edebiyat dünyasında benzersiz bir tutum sergileyebilmiş, bunu bütün zamanlarda birer örnekçe olarak göstermiş iki yetke, hâlâ öyle bana göre.

Peki yazın dünyamızda bu anlayışı sürdüren, Yaşar Nabi, Memet Fuat ardıllığı yapan yayın yönetmeni sayısı kaçtır dersiniz? Yazın dergileri arasında kaç yayın yönetmeni, bu yönde sergilediği çabalarla anılabilir sizce?

Evet, karar-sorumluluk sizin ey yayın yönetmenleri ama özellikle gözlerini size dikmiş genç şair-yazarlarla adaylar karşısında siz kendi borazanınızı çalmayı ne kadar sürdürebilirsiniz?

Yazın dergileri, eğer yeni bir okul kurmuyor, böyle bir ekol için ön açmıyorsa, yayın yönetmeni salt borazan çalsın diye mi eline veriliyor o dergi?