SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; DİLSEL GETİRİLERİYLE ‘SUS BARBATUS!’…

DİLSEL GETİRİLERİYLE “SUS BARBATUS!”…

M.Sadık Aslankara
(28.4.2022 YAZISIDIR.)

Faruk Duman, kendi roman gelişimi bağlamında sıçrama olarak alınabilecek, aynı zamanda yazınımız için farklı bir kazanç olduğu öne sürülebilecek Sus Barbatus! takım romanını noktaladı. Üzerinde durulmayı fazlasıyla hak eden, hatta olasılık çerçevesinde şimdiye dek konuyla ilgili kaleme getirilmiş yazılar toplamının bir kitap oylumuna ulaştığı bile kestirilebilecek bu büyük roman üçlemesi için, acaba yapıtın odaklandığı, farklı açılardan, değişik kavrayışlara dayalı çeşitli kapılar aralandığı, sonuçta roman bütününün gereğince değerlendirildiği söylenebilir mi?

Bu kanıda olmadığım için kendi payıma yukarıdaki soruya ne yazık ki olumlu bir yanıt veremiyorum. Sıra dışı verimlerin de artık sıradan sessizlikle karşılanır hale geldiği bir süreçten geçiyoruz.

Faruk’un Sus Barbatus!’u konusunda ne düşünüyorsunuz, diye bir soru yöneltsek, kim ne söyleyecek; Romanı beğendiniz mi, ses yok; Beğenmediniz mi, ses yok; Roman üzerine bir düşünceniz, görüşünüz varsa nedir, ses yok.

Edebiyat dünyasının elde kalem külyutmaz entelijansiyası, arada bir de olsa ses veren yazarı, kendi halinde halim selim okuru, hiç farkına varmamış olabilir mi bu roman anakarasının?

N’olacak peki, yapıtla ilgili estetik, düşünsel / felsefi, anlatısal vb. değerlendirmeler için salt akademisyen kesiminin kolları sıvaması mı beklenecek? En azından yazarlar bunun mutlaka ayırdındadır diye düşünsek bile sırası gelmişken asıl işi kurmaca olan yazarların, kendi kalemlerinden çıkma değerlendirme, inceleme, eleştiri vb. yazılarının gitgide eksilmeye koyulduğunu, kendilerinin bu gerçekliği görmezden geldiğini mi sorsak yoksa, ne derler peki?

Gerçekten de çok merak ediyorum doğrusu, yazınımızın ilk sıralarda anımsanan kalemleri, öykücüler, romancılar ne diyor bu konuda?

Sus Barbatus!’un yazınımızda taşıdığı değere dönük ben de farklı başlıklar altında, üstelik birkaç dergide kalem oynatıp yapıta, yazarına, okura yol eşliği yapmadım değil.

Özellikle genç öykücülerle romancıların, daha çok da öykü-roman ilk yapıtlarını yenice yayımlayan yazarların bu konuya yaklaşımını merak ediyorum diyebilirim ben yine de.

Bu yazıyla bir kez daha Sus Barbatus!’un alanına giriş yaparken bin beş yüz sayfayı aşkın romanın dilsel getirileriyle taşıdığı değere dönük birkaç nokta üzerinde söz konusu yazınsal olgunun altını çizeyim istiyorum bu kez. Bunu genel anlamda üç noktada toparlamak olanaklı görünüyor bana:

  1. Öncelikle Faruk Duman tarafından yaratılmış özgün dil konusunda bir iki söz edilmeli. Yazar, bu özgün dili, daha önceki romanlarında, öykülerinde başlatmıştı zaten. Bu kez söz konusu anlatı dilini bütünlük içinde artık apaçık algılayabiliyoruz.

Bu yöndeki örnekler eşliğinde, yazarın kurup geliştirdiği bu özgün dilin yazınımızı zenginleştiren, ona farklı boyutlar kazandıran bir damar olarak yazarın yapıtlarında alabildiğine belirginlik kazandığı söylenebilir.

  1. Sözdizimlerinde, tümcelerde göze çarpan sözcük çeşitliliği, kimileyin Faruk’un yepyeni sözcükler üretip bunlara yer açması üzerinde durulmalı.
  2. Yazınsal tür çeşitliliğinin bir yansıması bağlamında en eski halk anlatılarıyla birlikte hikâyat geleneğinden günümüze kısa hikâyeyle modern öyküye açılan kapıya, sonra masala, halk söylenlerine hatta türküye, bütün bunları kendi dilsel yapılarıyla Faruk’un romanda, ama romanın dil-mantık temelinde kucaklaması, yine başlı başına bir başlık elbette.

Sonuç olarak alana katılmış, yeni bir dönüştürüm ve ufuk açıcı getirilerle Faruk Duman’ın verimlediği ve yazınımızı farklı bir düzlemle yüzleştirdiği öne sürülebilecek Sus Barbatus! roman üçlemesini, beklenenin altında ilgiyle karşılamak bana kalırsa “körlük” değilse, “görmezden gelme” olmalı.

Öyleyse sessizlikle karşılamanın anlamı bu olsa gerek!

Edebiyat, kendisini hak eden yazarı içinde eritir, hak etmeyeni kusar. Bunu hepimiz göreceğiz.