SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; EDEBİYATIMIZDA ŞAİR-YAZAR SAYISI KAÇ;

EDEBİYATIMIZDA ŞAİR-YAZAR SAYISI KAÇ?

M.Sadık Aslankara
(7.01.2021 YAZISIDIR.)

Edebiyatımızda geçmişten günümüze ürün vermiş adı bilinen ya da adını yalnızca bizim bildiğimiz şair-yazar sayısının kaç olduğundan haberiniz var mı?

Bu konuda genelde kaynakça olarak yazar sözlüklerini, ansiklopedilerini kullanıyoruz. Bunu dayanak yaptığımızdaysa söz konusu kaynakçaları “referans” aldığımız, sonuçta benimsediğimiz gerçeği çıkıyor ortaya; böyle olunca sorun ortadan kalkıyor mu peki? Şair-yazar sayımız kaç, kim biliyor?

Geçmişten günümüze her defasında genişletilip yeni basımları yapılan, yayını sürdürülen bu tür başucu kaynaklarının maddeler halinde sıraladığı şair-yazarlar için getirdiği ölçütler neler? Farklı kalemler tarafından üretilen yazar sözlüklerinde sözlük yazarlarının uyuşup anlaştığı, paylaştığı ortak ilkeler var mı, varsa neler?

Bu doğrultuda Behçet Necatigil’in büyük özveri, emek ürünü Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960) anılabilir başlangıçta. İlk yayımlandığında dokuz yüz dolayında yazarı maddelemişti Necatigil. Ölümü sonrasında da pek çok basımı yapıldı sözlüğün ama bu işi üstlenenler, Necatigil disiplinini yazık ki hiçe saydılar. Onun kaleme aldığı kimi maddeler çıkarıldı ya da bozunuma uğratıldı veya kimi madde eklemelerinde Necatigil ölçütlerinden uzaklaşıldı. Behçet Necatigil, binin altında kalmışken, onun imzasıyla yapılan yeni basımlarda şair-yazar maddesi ilk kez binin üzerine çıkmış oldu.

Bu konuyu özel olarak ele aldığım, ayrıntılı örneklerle sorunu deştiğim geniş bir yazıyı yaklaşık çeyrek yüzyıl önce Cumhuriyet Kitap’ta yayımlamaktan alamamıştım kendimi. Bu amaçla yayın öncesinde aileyle görüşmüş, yayın sonrasında da o sıra Varlık’ın yayın yönetmenliğini sürdüren Enver Ercan aramış, bu doğrultuda önerilerimi almak istemişti. Erdal Öz de, telif hakkını alırlarsa bu kitabı Can Yayınları’nda basmayı çok istediğini, beni bu yeni basımın başında görmek istediğini söylemişti.

Demek, ilk yazar sözlüklerimizden biri olarak altmış yıl önce Necatigil’in getirdiği ölçütlere göre dokuz yüz şair-yazar bir araya getirilmişti. Bu tarihten sonra farklı yazarlar tarafından çeşitli tarihlerde farklı şair-yazar sözlüğü daha yayımlandı. Bunların arasında Hikmet Altınkaynak’ın Türk Edebiyatında Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (2007), Necatigil’in listesini beş yüz kadar artırmış, bin dört yüz şair-yazar çizgisine getirmişti ad dizinini. Bu hesapla Altınkaynak bin beş yüz düzeyine varmış oldu.

İhsan Işık’ın 1990’dan 2019’a yaklaşık otuz yıl içinde farklı uğraklardan geçerek derleyip son on bir cilt halinde yayımladığı Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006), on bini aşkın madde başlığıyla hemen herkesi şaşırttı doğal olarak. Ancak farklı alanların kişileri de listede yer aldığından şair-yazar sayısı daha düşük kaldı ama yine de beş bin çizgisinde.

Bütün bunlar, bu tür sözlükleri yazanların, ölçüt anlamında neleri dikkate aldığını, hangi ölçütlerle yazarları madde başlığı yaptığını düşünmenin de önünü açıyor. Evet, demek ki böyle bir soruyu seslendirmek olası; sözlük yazarları, edebiyatımızdaki isimleri maddeler halinde alırken hangi ölçütleri kullanıyor?

Kuşku yok ki sözlük yazarlarının tümü, bu yapıtları hazırlarken dikkate aldıkları ölçütleri, ilk sayfalarda açımlıyor, yazarların seçiminde öne çıkan gerekçeler, herkesin benimseyebileceği ölçütlere dayanıyor zaten; bundan kuşku duyulabilir mi? Hiçbir sözlük yazarı bunu savsaklamıyor.

Ancak bu ölçütler çerçevesinde madde olarak alınmış seçili yazarlar için daha çok kazanılan ödül, hakkında yürütülmüş tartışma, kaleme alınmış eleştirel yazı, okurdan gelen tepki ya da kitleselleşme, üzerinde durulma vb. daha çok dış-nesnel ölçütlerle sözlüğe alındığı izlenimi uyanıyor insanda. Gerçekten de nesnelliğin, şair-yazarların verimlediği yapıtların estetik yapısından çok, bunlara dönük “dış” tabanlı somut verilerden kaynaklandığı ya da bu verilerin görece daha baskın olduğu söylenebilir. Demek ki şair-yazar seçiminde, adına “sistem” diyebileceğimiz bir gizil güç de yoğun etkiye yol açıyor.

Necatigil, sözlükte maddeleri görece en “öznel” hazırlayan yazar olarak öne çıkıyor. Çünkü bu maddelerde anılan neredeyse her şairi-yazarı okuduğunu ele veren “kişisel” değerlendirmeler eşliğinde kaleme alıyor metni. İşte bu öznelliktir ki, sözlük yazarı olarak kendi tutumunu da nesnelleştiriyor. Nitekim Necatigil’in şair-yazar üzerine değerlendirmesi, yargısı yarım yüzyıl sonra bugün de dikkate alınıp yazarlardan söz edilirken bunların altı çizilebiliyor hâlâ.

Hakkını yemek olmaz; Altınkaynak da kanonik uyumla genel geçer “dış-nesnel” tutumu sürdürmekle birlikte Necatigil’in yolunu izliyor olabildiğince; pek çok maddede “öznellik” gösterip böylelikle “nesnel” duruş sergilemeyi ihmal etmiyor. Böylesi karma tutumu kimi sözlük yazarları da uyguluyor.

Ancak Necatigil’in, yazarları hiçbir ayrıma uğratmaksızın doğrudan yapıtlarıyla alan, böylelikle maddeye kendi öznel beğenisiyle ama alabildiğine somut yaklaşan, yalnız yapıtlarına bakarak onları birer madde halinde değerlendiren yaklaşım biçimi-yöntemi, öteki sözlük yazarlarına kaydıkça ve aradan geçen on yıllar içinde, itiraf etmek gerekir ki görece zayıflıyor.

Örneğin Necatigil, yüzde doksan oranında yapıtlardan kalkarak yazarlar için birebir madde yazıyorken alana sonradan eklenen sözlük yazarlarının, bundan giderek koptuğu, oranın düşmeye koyulduğu gözleniyor, gittikçe de oran düşüyor. Sözlük yazarlarının hiç okumadan, tanımadan yazarları madde başlığı halinde alma örneği giderek artıyor, yaygınlaşıyor da sonuçta.

İşin bir yanı bu, ama başka başka açılardan da konuya yaklaşmak zorunlu; hele yazı başlığında gündeme getirilen soruya göre düşünürsek, edebiyatımızda toplam şair-yazar sayısı üzerine neler söylenebilir, buna da yanıt verilmeli.

Başlıktaki soru neydi:

Edebiyatımızda şair-yazar sayısı kaç?

Bunu da haftaya bırakalım…