SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Entelektüel Eylem Olarak Yazarlık

ENTELEKTÜEL BİR EYLEM BİÇİMİ OLARAK ÖYKÜ YAZARLIĞI…
M.Sadık Aslankara
(15.3.2018 YAZISIDIR.)

Öykü, yazınsal tür elbette, ama bunun yanında entelektüel temel üzerinde yükselmek zorunda olan bir tür.

Sanat türlerinin tümü için böyle bir sav öne sürmek doğru olmayabilir. Temellendirilemez bu. Gerçekten de sanat dallarının tüm verimleyicileri veya kimi alanlarda yapıcı, yürütücü, uygulayıcı, yorumcu vb. olanlar veya doğaçlamacılar için toptan yaklaşımla böyle bir sav getirilebilir mi?

Nitekim sanatın içinde olan, sanat yaptığını düşünen nice insanın, kendisini âdeta zanaatçı gibi algıladığı, hatta bunu benimsediği, entelektüel kişiliğinin zaten gereğince gelişmediği, ötesinde okur, seyirci, dinleyici, izleyici vb. alıcılar arasında bu kişilere karşı böylesi bir beklenti de oluşmadığı öne sürülebilir.

Kaldı ki yüzyıllardan bu yana halka dönük yapılan sanatlar da göz önünde tutulduğunda görece de olsa entelektüel tabanlı sanatlar, entelektüel temel gereksinmeyen sanatlar gibisinden ikili bir ayrım bile getirilebilir.

Bu tür bir ayrıma girişildiğinde “öykü”yle “hikâye” için ne söylenebilir acaba? Öykü için entelektüalizmin zorunlu olduğu, ama hikâyenin bunu gereksinmediği kestirilebilir. Neden peki?

Çünkü öykü, her ne olursa olsun, ancak zekâyla dans ederek varlığını ortaya koyabilen, kendisini böyle gerçekleştiren, yolunu da ancak böyle bulan, evreni, karakterleriyle olduğu kadar dilde, kurguda, izlek ya da biçemde arayışını hep zekâyla at başı götüren yaklaşım sergiliyor sürekli. Bu da öykünün ancak akılla kurulup yazıldığını, yapılandırılıp ayağa kaldırıldığını gösteriyor bize.

Öyküde duygu, ancak okuma eylemi sırasında üretilebilir buna göre, yazım eyleminde değil. Bu demektir ki, öykü salt akılla kaleme alınır. Oysa hikâye duyguyla da yazılabilir. Söylenmek, anlatılmak istenen hep öndedir çünkü hikâyede, bu nedenle hikâyenin duyguya dayalı yazılmasında hiçbir sakınca yoktur. Ama öyküyü duyguyla yazamazsınız, o yalnız aklın ürünü olacaktır, tıpkı herhangi felsefe, matematik metni gibi.

Bu demek değildir ki öykü kupkuru bir anlatıdır, yalnızca zekâ oyunlarından ibaret kalır, söyleyecek hiçbir sözü bulunmaz. Hayır! Tam tersine öylesine yoğun bir amaca yönelmiştir ki öykü, kimileyin söylenmek istenen kendi örtüklüğü içinde bile kabuğunu parçalar, fırlayıp ortaya çıkar.

Kaldı ki burada anlatılacak/söylenecek sözle bu sözü anlatma/söyleme biçimi arasında ille çelişki aramak gerekmiyor. Bunları eşleyip dengelemek, estetik tartıma dayalı geliştirmek çok daha öne geçiyor.

Örnekleme bağlamında bir elma alalım. Parçalayıp öyle de bakabilirsiniz buna. Onun biçimine, rengine, kokusuna, tadına vb. dönük öne sürüşleriniz olabilir elbette, ama ilk ağızda onu yine de bütünselliği içinde elma olarak algılarsınız kesinlikle. Hem de en doğal haliyle. Öykü de böyle, ilk ağızda algılanması gereken elmaya benzer biçimde kendini gösterip ele verir. Sonradan sonraya çeşitli ölçütlerle de ulaşabilirsiniz onun bütününe.

Hikâye elmaşekeridir, üzerindeki albenili kırmızı şekerin havasına kaptırabilirsiniz kendinizi kolayca, evet, bu kırmızı şeker evet tat, ama tükenince her zaman değilse bile çürük bir eşelek de çıkabilir alttan bahtınıza.

Öyküdeki doğal elma, bütün gerçekliğiyle kendini gösterir, çünkü hiçbir zekâ yetersiz bir öyküyü, yükseltip doygunlaştırarak göz boyayamaz. Hikâye ise duygu yanılsamasına yol açabilir kolayca. Hele yazarla okur da duyguya dayalı bir anlayışa bağlı kalmışsa.

Öykü böyle bir yanılmasa ortaklığında buluşmayı reddeder. Ya yazımda hakkı verilmiş olacaktır öykünün ya da bu değerden uzaklaşacaktır. Bu yüzden okur, kendi dar hendesesinden çıkarak öyküyü alımlamakta zorluk çekebilir elbette, ne ki yazar, öyküyü hakkını vererek yapılandırmak durumundadır kesinlikle.

Zor deyip, sıkıldığınızı söyleyip öyküden kopuyorsanız eğer, bunun günahını hemen öyküye yüklemeye kalkmak yerine okur olarak biraz olsun kendinizi suçlamaya ne dersiniz? Ama her hikâye, okuruna tuzaklar kurar, okur avcılığı yapar hatta yer yer, bunu da unutmamak gerekir.

Bu nedenle öyküyle hikâye arasındaki bu entelektüel boyut asla gözden uzak tutulmamalı.