SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; ESENDAL ÖYKÜSÜNE FARKLI BAKIŞLAR…

ESENDAL ÖYKÜSÜNE FARKLI BAKIŞLAR…

M.Sadık Aslankara
(01.06.2023 YAZISIDIR.)

Memduh Şevket Esendal (MŞE) öyküsüne farklı bakışlar derken onun öykülerine, öykücülüğüne, dünden bugüne değişen öykü kavrayışımız, algımız temelinde bir bakıştan yaklaşımdan, bu çerçevede yeni bireşimler dile getirmekten, hatta bu öykücülükte yeni keşiflere çıkmaktan söz edeceğiz demektir. Çünkü “farklı bakış” denildiğinde bu, genel ya da bireysel ele alış açısından böylesi bir öne sürüşü içerecektir hiç kuşkusuz.

Öykü dünyamıza adeta yeni bir admışçasına doğmuş görünen Esendal’ın, yanılmıyorsam eğer, asıl etkisi, işlevi böylelikle çıkacaktır ortaya. Özellikle şu son yıllarda bu önemli öykücüden kalkılarak atılmış önemli adımlardan biri bağlamında, yazar telifinin kamuya geçiyle yaşanan esnek ortamda yayımlama olanağının bu ölçüde genişlemesi, MŞE öykülerinin pek çok yayınevince vitrine çıkarılması, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, öykücülüğümüz adına da sevindirici bir gelişme.

Bu gelişime dayalı atılımla özellikle genç öykücülerce gerçekleştirilecek yayınlar, Esendal öykülerine yönelik okur ilgisinin yolunu açmayacak salt, aynı zamanda öykücülüğümüz adına bununla elde edilecek yeni çıktılara ulaşılması, yanı sıra genç öykücülerin bunu kendi yazın alanı içinde deneyleyip bundan yararlanmasını da olanaklı hale getirecektir ki bunu vurgulamak da önem taşıyor elbette.  

Artık her katmandan geniş okur kesiminin buluşmaya koyulduğu Memduh Şevket Esendal öyküleri, eğer genç öykücüler tarafından, altını çizdiğimiz doğrultuda kendi öykü anlayışlarıyla yeni işlenimlerle yayımlanır, bunlar üzerinde durulabilirse öykücülüğümüze yeni bir katkı sürecinden de söz edilebilir, neden olmasın?

Sözgelimi 1990 Kuşağı öykücülüğünün öncülerinden Murat Yalçın’ın YKY (2023) yayını Otlakçı, Mendil Altında, ayrıca Seni Kahve Paklar (Doğan Kardeş) başlıklarıyla yayına hazırladığı Esendal öyküleri bu bağlamda örneklenebilir. Üzerinde asıl duracağım, Murat’ın bu seçkiler için kaleme aldığı doluluğuyla dikkati çeken “Önsöz”ü. Örneğin MŞE’yi, konuları kişileriyle “toplumsal gerçekçiliğin en önemli ustası” sayıyor Murat Yalçın. Bu yazıdan çıktı örneği olarak alabileceğimiz önemli bir ipucu bu.

Bunu koyalım cebimize.

Buna benzer bir başka örnek olarak 2000’ler öykücülüğünün önde gelen genç yazarlarından Mustafa Çevikdoğan’ın, yine böylesi özgün tutumla yayıma hazırladığı MŞE yapıtları anılabilir. Mustafa da, Can’dan (2023) yayımladığı Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler başlıklı Memduh Şevket Esendal öykülerine dönük “Sunuş” yazısındaki yaklaşımıyla, “edebiyatımız(ın) yüz yılı aşkın süredir mustarip olduğu melankoli batağında” kalışını, döneminde MŞE öykücülüğünün tanınmayışına bağlıyor ki, bu yaklaşımı üzerinde de özellikle durulması gerekiyor bana göre. Aynı şekilde bu da yine Mustafa’nın yazısıyla ulaştığımız önemli bir veri.

Bunu da koyalım cebimize.

Genç öykücülerimizin bir öykü ustasına karşı sergilediği bu özel ilgiden, yaklaşımdan sevinç duymamak, mutlu olmamak elde mi? Şimdi önümüzdeki süreçte, başlıkta vurgulamaya çalıştığım biçimde Esendal öykücülüğüne dönük farklı yaklaşımlar gelebilir gündemimize. Bu tür kıpırtıların genç öykücülere kendi öykülerini işlemeye dönük sağlayacağı katkı bir yana, öykücülüğümüz açısından da bu yönde geniş olanaklar sereceği gözden uzak tutulmamalı.

O halde genç öykücülerin, buna benzer çalışmalara destek vermesinin önemi üzerinde özellikle durulmalı. Çünkü kısa öyküde özel yere sahip bu önemli MŞE mührünün, gençler arasında çok daha içrek ilgi ve işleyişe kavuşturulabileceği olasılığını önümüze getiriyor söz konusu yaklaşım örnekleri.

Demek ki bundan böyle genç öykücülerimizin de hep birlikte, kısa öykücülüğümüzün en önemli birkaç imzasından biri olarak Esendal’ı, kendi öykü kütüklerine almış, üstünkörü tanırlığın ötesine geçip öykücülüklerindeki kimliğe kol kola bu mührü de kazımış olacakları umulabilir bir bakıma.

Şimdi MŞE öykücülüğüyle ilgili cebimize aldığımız iki veriyi yeniden çekelim önümüze, bu verilerden kalkarak bunları temellendirmeye çabalayalım. Sonuçta vurgulanmak istenen nedir burada:

  1. Esendal, öykülerinde toplumsal gerçeklikle bağını koparmaz,
  2. Esendal, öykü evreninde ya da öykü kişilerinde melankoli batağına gömülüp kalmaz.

Günümüz öykücülerinin, buradan elde edecekleri çıktıları kendi öyküleriyle bir sınamaya almak zorunluğu duymaları gerektiği açık. Bu durumda öykücüler, kendilerini sorgulamaktan hiçbir zaman kaçınmamalı; örneğin gerçekliğe bakışını, bunu algılayış temelinde öykü evreninde buna açtığı yerle birlikte nasıl değerlendirdiğini, öykü kişilerini yapılandırmakta bir eksikliği olup olmadığını, bu anlamda sahiciliği koruyucu önlemler alıp almadığını, okurun, öykülerinden hareketle bunlarda bu anlamda karşılık bulup bulmadığını hep göz önünde bulundurmak zorunda.

Özetle söyleyebiliriz ki, alanda etkinliğini kitle okurları aracılığıyla değil edebiyatın kendisince belirlenmiş her soy yazar için geçerli olmak üzere tümünün de henüz keşfedilmemiş yanları olduğu unutulmamalı. Üzerinden yüzyıllar da geçse, Homeros’un, Shakespeare’in, Cervantes’in, Yunus’un karşımızda sürekli bir büyü yayması, zaten bundan kaynaklanıyor olsa gerek.

İşte doğumu üzerinden yüz kırk, ölümü ardından yetmiş yıl sonra bile Memduh Şevket Esendal’ın öykülerine, öykücülüğüne bakarken, hâlâ onda bir şeyler buluyor, ondan yararlanıyor, onunla bulguladıklarımızı, öğrendiklerimizi aramızda paylaşıyorsak, bunun ne denli önemli olduğunu da kavramalıyız

Herhangi bir bilimci, sanatçı, düşünücü, öldükten sonra da bizlere yol gösterebilir anlamına geliyor bu. Yeter ki biz keşfe çıkabilelim!