SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; GENÇ YAZARLARIN YAZINIMIZDAKİ YERİ

GENÇ YAZARLARIN YAZINIMIZDAKİ YERİ…

M.Sadık Aslankara
(12.8.2021 YAZISIDIR.)

Yıl içinde yayımlanan öykü kitaplarıyla romanların toplamı kaça ulaştıı, bilen var mı?

Yayıncı örgütleri de bunu yuvarlamayla verdiğine göre net bir sayıda anlaşmakta ikircim var demek ki.

Kuşkusuz pek çok neden söz konusu ama Türkiye’de insanlar, özellikle 12 Mart, 12 Eylül gibi kanlı darbelerde yaşadığı yoğun baskılanmayla 1980 sonrasında kusma, iç dökme, boşalma vb. türünde ille anlatma gereksinimi de duydu bir biçimde kendilerinde.

Yazmanın bu evrede yaşamsal gereksinime döndüğü çok açık. Bugün yayımlanan öykü roman toplamının yıl içinde binin çok üzerinde bir düzeye vardığını biliyoruz. Üstelik bunların azımsanmayacak bölümü ilk öykü kitapları, ilk romanlar.

Yapıtların büyük çoğunluğunun, gençler arasındaki geçirgenlikten pay alan, birbirine bakılarak, birbirinden esinlenilerek üretildiği öngörülebilir doğal olarak. Hatta o kadar ki bu tür birörneklik, yanı sıra salt tekniğe dayalı bir mükemmellik de yansıtıyor. Ne var ki birbirinden sıyrılamayan, birbiri üzerine kapaklanıp birbirinin tekrarına dönüşen böyle bir mükemmellik, sonuçta körelmiş mükemmellik halinde kalıyor, çünkü özgünleşip biricikleşemiyor.

Kendileri, kendilerini, birbirini ayıramadıktan, birbirinden sıyrılamadıktan sonra bu genç yazarlar, okur bunları nasıl ayırsın? Ama bu demek değil ki, yazında birbirinden ayrılmış genç yazar yok. Kendi payıma öyküde, romanda bunu başardığını düşündüğüm, hatta artık kendi dilini kurmaya giriştiğini gözlemlediğim en az elli ad sayabilirim bir çırpıda. Ama saymıyorum, bir kavganın ortasına düşmemek için, eklememiş olmayayım.

Diyeceğim yeni yazarlar arasında özgün kalem yok değil var, hem de çok.

Bunları görmeyi, yazınımız açısından bunların değerini vurgulamayı da önemsiyorum. Bu nedenle özellikle genç ya da yeni yazarların kitapları üzerine yazarken, varsa ayırıcı yanları, bunları vurgulamak, bu yazarlara, bütün genç-yeni yazarlar arasında kendi yerlerini gösterebilmek için de çabalıyorum aynı zamanda.

Ancak her genç-yeni yazarın kitabında ille bir şey bulmaya çalışmanın doğru olmadığını belirtmekten de kaçınmayacağım. Çünkü bu yalnız söz konusu yazarı değil, bütün bir edebiyat kamuoyunu kandırmak anlamına gelecektir.

Sonuçta, edebiyatımızda yaprağı bile yerinden kımıldatamayacak kitaplar yayımlanabiliyor, söylenmesi gereken bir olgu da bu. Hatta yazarı, bunu niye yayımlamış, neden buna gerek duymuş, denilebilecek türden kitap sayısı da az değil. Herhangi yazar, yayımladığı kitapla bir eksiklik giderdiği gibisinden kanıya sahip değilse eğer, bunu yayımlamak için de isteklenmemeli derim.

Tam bu noktada, sözünü ettiğim yazarlar, kitaplar üzerine kendi değerlendirmelerime geçersem, yazılarımın suya sabuna dokunmaktan uzak, hep iyimser bakışla kaleme alındığı düşünülmemeli hiçbir zaman. Yeter ki okur, kendi okumasını eksiksiz yerine getirebilsin. Kör okumaya karnım tok, bilinsin.

Yazarlar ya da kitaplarla gladyatör havasında dövüşmek gerekmez ille, bu yapılmaz değil, ancak böyle yapmak gerektiğinde çıkılır bu şekilde meydana, dövüşürcesine. Bunu sürekli yapmaya girişmek, popülerleşmeye dönük bir tutumun da önünü açacaktır aynı zamanda. Bundan uzak durduğum ortada.

Yazılarıma bakanların, daha açığı göz atanların bunlarda işlediğim yazarlardan, ele aldığım kitaplardan kalkarak bunları beğendiğim yazarlar, kitaplar bağlamında aldıkları yönünde pek çok veri geliyor önüme. Bunlar arasında özellikle, “Sadık Bey, bunu yazmaz, bunu beğenmez, buna yer açmaz,” türünde bana kadar gelen kimi söyleyişlerin, üzerine kalem oynattığım her yazarı, kitabı beğendiğim anlamına taşır insanı, ki olası mı bu?

Üzerine yazdığım halde beğenmediğim öyle çok kitap var ki, ama önemli olan beğeneyim beğenmeyeyim, bunları bütüncül yaklaşımla ele alan yazılar kaleme alabileyim. Ancak o zaman yazılarımda yukarıdan bu yana sözünü ettiğim bütüncüllük kurulabilir.

Adama sorarlar, hadi bunlar beğendiğin yazarlar, kitaplar, iyi de beğenmediklerin nerede kardeşim?

Benim yaptığıma benzer yazılar kaleme almayı sürdüren kimi yazarların daha çok genel kabul görmüş yazarlar üzerinde kalem oynattıklarını görmüyor olamazsınız.

Örneğin bu yakınlarda yayımladığım Bilge Karasu yazıma benzer yazılar daha azdır bende. Neden? Bunu çünkü herkes yapar, takdir de görür. Bilge Karasu, yazınımızın parlak yıldızı, üzerine ne yazsanız onay alırsınız.

Peki genç-yeni yazarlar üzerine, ilk kitaplar üzerine kim yazacak?

Zurnanın zırt dediği yer burası.

Artık hiç kimsenin bu genç-yeni yazarlarla ilgili yazı kaleme aldığı falan yok. Varsa birbirinin dostu, uzanmaya da gönül indirirse eğer kitaplarına, onlar yazıyor dostları olan yazar için, o kadar. Ödüller bile hava cıva, yazı yok, yok.

Yine de umutsuz olmayalım.

Yazınımızın erden emekçileri yok değil. İyi de kendini salt edebiyata vermiş, bu doğrultuda emekçi olarak anılmaktan gocunmayan, sayıları ancak bir elin parmakları kadar yüz akı yazın emekçisi, bunu dengelemeye yeter mi peki?

Buna da siz karar verin hadi.

Ama ben önce okuyan, sonra yazan, yarım yüzyılı aşkın süredir alanda varlık gösteren biri olarak son nefesime kadar işimi yapmayı sürdüreceğim.

Yazarlar, kitaplar üzerine yazacağım. Çünkü yazmanın çilesi karşısında okumak, kar şerbeti içmişçesine içini serinletiyor insanın. Bu yüzden ben yazarlara, kitaplarda dönük okumalarımla, bunlar üzerine kalem oynatmalarımla okumalarım kadar yazılarımı da cilalıyorum bir bakıma.

Ama benim de öykü, roman sıra sıra dosyam var. Tek siz misiniz yazar?