SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Görünür Olmak Kalıcı Olmak;

“GÖRÜNÜRLÜK”, “KALICILIK”
M.Sadık Aslankara
(30.11.2017 YAZISIDIR.)

Tayfun Atay’ın yeni kitabı Görünüyorum O Halde Varım (Can, 2017), “Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan” alt başlığını taşıyor. Atay, yapıtıyla ilgili olarak, “geniş çerçevede ‘Meşhuriyet Çağı’ anaforuna kendini kaptırmış insanlığımız üzerine gözlem ve yorumları(n)ı yansıt(tığını)” söylüyor. (Cumhuriyet, 3 Kasım 2017)

Meşhuriyet, cilalı imaj, görünürlük, tanınmışlık, ün, para, peşine bir çırpıda ekleniveren şan, şöhret vb. duygular, arzular, tutkular tüm dünyayı etkisi altına almış görünüyor. Bu olgunun yaşamın dinamiklerini de derinden etkilediği, etkileyeceği ortada. Nitekim kitlesellik olgusunun günümüzde toplumsal, sınıfsal, ekonomik, dinsel, ulusal vb. ölçütlerle ele alınmasından gitgide uzaklaşılıp bunun yerine sosyal ağlarda kişilerin kendilerini daha görünür kılma anlayışının geçirilmeye başladığı, hatta toplumsallığın da kitlelerce böyle yorumlanmaya koyulduğu apaçık görülebiliyor neredeyse günümüzde.

Yazarlar da enikonu bunun etkisinde kalıyor doğal olarak. Onlar başka dünyada yaşıyor değil. Tanınmak, kendilerine, yapıtlarına yer açmak doğal hakları. Sanatla uğraştıkları için görünür olma isteği, gereği duymalarını olağan karşılamak gerekiyor bu nedenle.

Ancak sürekli göz önünde bulunma arzusu, bunun tutkuya dönüşüp kişinin sanat yaşamını etkileyici hale gelmesi istenen durum olmasa gerek. Bir yazar, kendisini zorlayıp baskılayan böylesi toplumsal olgular karşısında bir şeyler yapma çabasına girecektir kuşkusuz. Ama ille görünür olmaya çalışmak, hep önde olmak için direnmek nereye kadar sürebilir? Bu durum, dünyanın sonsuzluğu karşısında ne önem taşıyor, taşıyorsa eğer, böylesi etki gücüne ne ölçüde sahip bu?

Oysa dünyanın sonluluğundan konuşuluyor artık son yıllarda. Nitekim bilimci Stephen Hawking’in, Atay’ın sözünü ettiği insanlık durumundan bir gün sonra, yine Cumhuriyet’te yer alan haberde, “Teknoloji bir noktada insanlardan daha üstün bir noktaya gelecek ve insanları ortadan kaldıracak,” şeklinde ifadesine atıf yapıldı. (4 Kasım 2017)

Oysa geçmişteki görünürlük çok başkaydı. Şöyle bir anımsayalım…

Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Asım Bezirci, Ümit Kaftancıoğlu, Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar vb. nasıl görünür olmuşlardı? Nasıl oluyor da belleklerimize çakılmış halde duruyorlar peki böyle? Bunun hiç mi anlamı yok bizim için?

Ya şimdi? Herkes televizyon kanallarında kendisine yer açma savaşı veriyor, bir yerlere tutunmanın, oralara yerleşmenin hesabını yapıyor. Yanı sıra giderek kitleselleşmiş halde, en azından sosyal ağlarda “tıklama” yoluyla görünmenin, beğenilmenin peşinde. Denebilir ki hemen herkes, “takipçi”si kadar var. Bunu artırıp sözümona “beğeni” alma derdinde.

Böyle olduğunda sorunun ortadan kalktığı mı düşünülüyor? Tayfun Atay’ın sözünü ettiği “meşhuriyet”, bir çözüm olarak alınabilir mi? Düşünülerek var olunan çağdan ancak görünülerek var olunan çağa mı geldik gele gele?

Tiyatro, sinema oyuncularının görünürlükleri olağandır elbette. Onların sanatlarını biz görerek alımlarız çünkü. Oysa bir yazar görünerek değil, okunarak alımlanır. Bu nedenle sosyal ağlarda ortaya çıkan “tıklama” yansıtımının ne ölçekte okumaya dayandığını kim söyleyebilir? E-kitap, okunmak için üretilmiş bir gereç, ama sosyal ağ, adı üzerinde görünürlük özelliği taşıyan bir iletişim dili, alandaki organizasyon…

Ne var ki bütün bunlar, sıradan insanlar kadar, yıllarını sanata vermiş, kurmaca dünyasının içinde oyunlar kurmayı sürdüren, sanatı yaşamının önemli edimi haline getirmiş yazarçizer takımını da ilgilendiriyor.

Hawking’in uyarısıyla sonsuzluk da söz konusu değilse eğer, bunca çabanın, görünürlük isteğinin veya ortada görünmenin bir yararı olabilir mi dersiniz yazara? Salt yazılarıyla varlık göstermeyi, kendi yaşam yazgısı bağlamında belirlemiş insana?

Evet, kalıcılık değilse niyetimiz, şimdi neyi tıklıyoruz? Görünür olmayı mı? O halde buyurun tıklayın…