SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Günübirlik Aşkla Öykü Yazılmaz

Günübirlik Aşkla Öykü Yazılmaz!

M.Sadık Aslankara
(7.3.2019 YAZISIDIR.)

Nereye gidersem gideyim, hangi kente uğrarsam uğrayayım bir öykücü ya da tiyatrocu çıkıyor mutlaka karşıma.

Tiyatrocu dedin mi duracaksın, âdeta odun taşımaya, ille de tiyatro yapmaya kendini koşullandırmış mitoloji kahramanı havasında olağanüstü dayanıklı, diyelim sanat kültürümüzün hamalı, inatçı katırları çünkü hepsi. Bunu bilmeyen, duymayan da kalmadı zaten.

Ama sayıca artışları bakımından öykücülerimiz, tiyatrocularla yarışır hale geldi diyeyim. Gerçekten de hemen her kentte bir öykü işliği var. Kentin öyküde adı bilinen ya da öne çıkmış bir büyüğünün ardında hemence bir öykü kolonisi kurabiliyor öykücüler. Bir çırpıda nasıl kuruluyorsa bu koloni, bir anda da alev bacayı sarabiliyor. Kentte basbayağı bir öykü bayrağı dalgalanmaya koyuluyor.

Soru şu: Öykü yazmaya koyulanların ne kadarı alanda kalıyor, öykü yazmayı sürdürüp, öykü sanatının erden yolcusu olabiliyor, öykücülüğümüze, öykü sanatımıza ileri boyutta katkı sağlama düzeyine geçebiliyor, bu konuda elimizde sağlıklı bilgi, sayısal verilerle donatılmış demografik ölçümleme yok. E, zaten ülkemizde sağlıklı bir edebiyat sosyolojisi yürütüldüğünü söyleyebilmek de pek güç doğrusu.

Türe dönük heveslilik açıkça görülebiliyor ama, bu alanda yazarların ya da yazar adaylarının kararlılık gösterip göstermediği, söz konusu yolu alıp alamadığı, aldıysa bunun ne ölçüde gerçekleştiği gibisinden somut çıktılarla yüzleşilemiyor ne yazık ki.

Neresi olursa olsun, bir yerde herhangi öykü kolonisiyle karşılaştığımda hemen tüm öykü yazarlarıyla ilgilenip onları tanımaya çalışıyor, bununla da yetinmeyip kaleme getirdikleri öykülere şöyle ucundan kıyısından yaklaşmayı gerekli görüyorum.

Asıl önemli olan bundan sonraki aşama: Öykü kaleme almaya girişen yazar ya da aday, bu işi sürdürüyor mu yoksa saman alevi benzeri birden nasıl parlıyorsa o hızla da sönüyor mu?

Yani öyküye dönük aşkı süreğen mi, yoksa gelip geçici mi?

Öyküye aşkla mı bağlı, yoksa yoldan gelip geçen bir şıpsevdi mi?

Öykü sanatı, üzerinde iktidar kurulmaya çalışılmasından hoşlanmadığı gibi narsis, kendini önemseyen öykü çapkınlarından da hiç mi hiç hoşlanmaz. Günübirlik sevgiliye dönüp de bakmaz çünkü öykü. Kendisine âşık olacak, orada kalacak, ille liyakat gösterecek bir âşık ister o.

Kendisine gel geç ilişki kurulabilecek tür olarak bakanlara yüz vermez kesinlikle. Hele uğrak yeri gibi görüp kendisini atlama tahtası yaparak başka yerlere geçme hevesi gösterenlerdense nefret eder. Ne yapar eder, tökezletir böylelerini. Üstelik ortada bırakır, sırtını dönüp gider basbayağı.

Hiçbir yazarın “fuckfrend”i olmayı kendisine yakıştıramaz öykü sanatı.

Bunu bilmeyen hevesliler her seferinde onun eşiğinden geçmeye çalışır nedense. Oysa öykü, yalnız kendisine gönülden bağlı olanlara, kalıcı âşıklara açar kapısını.

Öykü o zaman elinden geleni yapar, yüceltir aşkla seveni, uçurur onu, yükseklere, en tepeye çıkarır.