SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; İlk Kitap Sonrasındaki Kronik Kekemelik

İLK KİTAP VE KRONİK KEKEMELİK…

M.Sadık Aslankara

(7.11.2019 YAZISIDIR.)

Son Sayfa Yazısını, 25 Nisanda yazmıştım, üzerinden altı ay geçti, arada bir de olsa kalem oynatmalıyım herhalde, değil mi?

Şu kadar yıldır gerek genç yazarların verimleri gerekse ilk kitaplar üzerinde dizgesel biçimde durduğum biliniyor. Bunu ben biliyorum, yazın entelijansiyası içinde kimileri de biliyor kuşkusuz, peki edebiyata ilgi duyan okur ya da yazarın kaçı ayırdında bunun?

Her genç yazarın yüreklendirilmesi, her ilk kitaba ilgi gösterilmesi doğru tutum elbette.

Ama genç yazarların tümünün de göklere çıkarılması, her ilk kitapta ille boncuk aranmaya girişilmesi doğru mu?

İçten bir sevgiyle yaklaşılmalı mutlaka, evet, ama eleştirel nesnellikte ölçüyü kaçırmamaya da özen göstermeliyiz. Öyle ya, ortaya çıkan her genç yazar, yayımlanan her ilk kitap, edebiyatta doldurulması olanaksız bu sonsuz yaratı alanına katkıda bulunuyormuş gibisinden kuruntuya kaptırmamalı hiç kimse kendisini.

Hepimiz biliyoruz, kimi dehalar, yolun daha başında alanlarına dönük şaşırtıcı katkı koyabiliyor, böylelikle de kalıcı yer ediniyor belleklerde. Ne ki bunu her genç yazara, her ilk kitaba yaymak olası mı?

Öyleyse gerçekçi bir davranışı benimsemeliyiz.

Nitekim yayımladıkları ilk kitabın ardından tutulup kalanlar da var. Bunlar arasında bir biçimde ödüllendirilmiş olanlar az değil. Bir türlü ardını getiremeyen, kendi ilk kitaplarının gölgesinde debelenen yazarları şuracıkta sıralamaya kalksam, uzar da uzar liste.

Önemli olan sanatta, edebiyatta davranış, tutum seçkinliği. Neden yazar olmak istiyorsunuz, amacınız ne, kime, kimlere seslenmeyi hedefliyorsunuz, bütün bunlara yönelik tutumunuzun nedenini, yazma eyleminizin gerekçelerini iyi ayırt etmeniz, bunları temellendirirken kendinizi de sorgulamanız gerekiyor.

Edebiyat, ders vermek, herhangi bir bilgi vb. aktarmak, paylaşmak için yapılmaz, ama okur, yapıttan kendine ders çıkarabilir, aktarılmak, paylaşılmak isteneni alabilir. Bu ikisi aynı şey değil.

Edebiyat, para, ün kazanmak, tanınmak, toplumda yer edinmek için yapılmaz, ama yazar, yaptığı edebiyatla para, ün kazanabilir toplumda, sonra kendisine yer edinip yalnız ülkede değil dünyada da tanınabilir. Bu ikisi aynı şey değil.

Yazarlık yoluna hangi amaçla çıktığınız, bu yolda neyi hedeflediğiniz yaşamsal öneme sahip; öyleyse yazarlığınızı tutumunuz, davranışınız belirleyecek demektir.

Yazarlık hem teknik anlamda işin gereklerinin eksiksiz yerine getirileceği bir meslek olarak görülmeli hem de sanatsal açıdan gönüllülük esasına dayalı bağlanma, kendini bütün bütüne bu mesleğe verme olarak alınmalı.

Yazarlık, bir yanıyla yetenek işletimi, ancak öğrenilebilir, öğretilebilir yanı bulunduğu ortada hünerin. Okullar, kütüphaneler, kurslar, atölyeler vb. dizi dizi kaynak uzanıyor ilgilenenlerin önünde.

Özellikle öğrenme bilimi açısından 1990’lardan bu yana pek çok şey değişirken yazarlıktaki öğrenme-öğretme ilişkisi de yeni eğilimler, yöntemlerle sürüyor.

Ancak buna karşın yazarlık, kaleme getirdiklerinizden çok tutumunuzda, davranışınızda ortaya çıkıyor, derken şekillenip gelişiyor. Bunun için bir tutku gerekiyor, hırsla atılmak hatta, ama yazdıklarınız bütün bunların önünde durmalı yine de.

Çünkü yazarlığınızı, kazanılan para, ün, konum değil yazdıklarınız kanıtlayacak. Yazdıklarınız derken söylediklerinizden, anlattıklarınızdan çok bunları söyleme, anlatma biçimi akla gelmeli yani biçem.

O halde kekeme olanlar, yazsın yazmaya da, bunları bir ilk kitap halinde yayımlamaktan uzak dursun.

Edebiyat, ilk kitabı üzerinde eşelenen kronik kekemeleri sırtından çabuk atıyor çünkü.