SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; İLK ÖYKÜ KİTAPLARI ÜZERİNE…

İLK ÖYKÜ KİTAPLARI ÜZERİNE…

M.Sadık Aslankara
(15.9.2022 YAZISIDIR.)

Figen (Şentürk), Fadime Uslu’nun Instagram aracılığıyla gönderdiği bir ileti ulaştırdı bana, ulaştı ulaşmaya ama yanıtlamakta geç kaldım ben iletiyi.

Fadime, BirGün Kitap için bir dosya hazırladıklarını söylüyor, yanıtlamamı istediği bir soru yöneltiyordu iletisinde:

“Bir soru için sizi meşgul ediyorum. Birgün Kitap için bir dosya hazırlıyoruz. Konumuz: İlk kitaplar. İlk kitapların eleştirisi konusundaki duyarlı bakışınız, okurlar için bir rehber. Dosyada sizin görüşlerinize de yer vermeyi arzu ediyoruz. Bir soruşturma yapıyoruz. Geçmişten bugüne ilk kitabıyla sizi heyecanlandıran yazarlar/şairler kimlerdi?”

Kendi payıma şu günlerde cumhuriyet dönemi öykücülüğümüze çalışıyordum, soruya öykü çerçevesinde eğileyim, ama karaladığım yazı, Fadime’nin sorusuna da yanıt olsun istedim aynı zamanda.

“İlk kitap” diyoruz ya, ilk kitapta türler de kendi içinde ayrı önem taşıyor. Öyle ya, “ilk şiir”, “ilk roman, “ilk öykü” kitaplarında “ilk” öne çıksa da tür de bir o kadar vurguluyor.

Öte yandan “ilk öykü”, “ilk kitap”, “ilk öykü kitabı” sözleri de farklı. Bunların her biri, bizi ayrı anlamlara çıkarıyor çünkü. “İlk öykü”, yazarın, kendi imzasıyla gün yüzüne çıkarıp yayımladığı ilk öyküyü dillendiriyor ancak “ilk öykü kitabı” olarak ayırdığımız kitap, “ilk kitap” olmayabilir yine de. Öncesinde roman, deneme ya da şiir kitabı vb. yayımlamıştır yazar, ama öyküde ilk kitabıdır bu, doğrudur, “ilk öykü kitabı”dır o zaman. Ama “ilk öykü kitabı” “ilk kitap” değildir sonuçta, söz öbeğine göre bir farklılık çıkıyor ortaya, değişiyor durum, ne zaman ki yayımlanan “ilk kitap”, aynı zamanda “ilk öykü” kitabıdır; bu da farklı bir gerçeklik sergiliyor.

Aşağıda, kimi yazarlar için “ilk kitap” sayılmasa da tümünün büyük olasılıkla “ilk öykü kitabı” olarak anabileceğimiz 2021-22 arasında yayımlananmış yapıtlardan bir öbek aktarıyorum:

Handan Altın; Beş Duvar Bir Oda (La Kitap, 2021)

Gonca Ataç; Ah (Edebiyatist, 2021)

Gökhan Bakar; Sahipsiz Şeyler (Everest, 2021)

Fatma Burçak; Tahtaboşa Gelen Kuşlar (Edebiyatist, 2021)

Tugba Çelik; Yolda Ansızın ‘(Everest, 2022)

Gamze Efe; Yine de Bir Şansımız Olmalı (Everest, 2022)

Nazlı Deniz Güler; İçi Güzel Olsun (Alakarga, 2021)

Dilek Karaaslan; Tatlı Bir Şey Yok mu? (Edisyon, 2022)

İlke Mırık; Her Şey Mümkün (Perseus, 2021)

Nazlı Ayça Özkarahan; Şeytan Düğünü (Monokl, 2021)

Özlem Yanmaz; Kırk Birinci Evin Banyosu (Edebiyatist, 2021)

Farklı yaşlarda hiçbirini tanımadığım bu yazarların yukarıda sıraladığım öykü kitaplarını severek, ilgiyle okudum. Yetiştirebildiklerime Cumhuriyet Kitap’ta “Öyküdenlik”te de yer açacağım. Bu listede yazarların neredeyse tamamı kadın, öykücülüğümüzde, şiir, roman vb. öteki türlere göre kadın yazar sayısının, erkeklere oranı cumhuriyetin yüzyılı boyunca hep dengeli gitti denebilir.

Nitekim Kemal Gündüzalp’in, 2020’de yıl içinde yayımlanan beş yüzün üzerindeki öykü kitabı saptamasında dikkati çeken bir olgu da kadın öykücüler sayısının erkek yazarlara göre sergilediği oranda tutarlılık. Üstelik yıl içinde okurla buluşan bu öykü kitaplarının kabaca üçte biri ilk kez yayımlanıyor.

Yalnız ilk öykü kitapları değil kendi kurmaca türlerim arasında saydığım roman, oyun tüm ilk yapıtları severek okuyorum.

Özellikle öyküde ilk kitapların ilginç örtüşme sergilediklerini gözlediğimi söyleyeyim. Bu örtüşme dil kullanımında ve öyküleme tekniğinde kendisini gösteriyor. Romancılara ya da oyun yazarlarına hatta kimi şairlere göre öykücülerimiz verimleriyle genelde çok daha önde olduklarını gösteriyor. Ebette edebiyat yaptığını düşünen her yazar, kuşkusuz belirli düzey yansıtmak zorunda, ancak öykü yazarlarımız, yine de pek çok açıdan, örneğin sözcük çeşitliliğinde, sözdizimlerindeki özende, anlatım olanaklarını genişletme çabasında dikkat çeken yükseklik sergiliyor bana göre.

Ancak Doğan Hızlan’ın şiir için söylediklerini değiştirip sonuç bağlamında öykü için söylersem, benim sevdiğim öykü de iyi öykü olmayabilir. Bu yüzden her “ilk kitabı”, evet, severek okuyorum, ama bunlarla ilgili değerlendirmemi yazılarımda apaçık ortaya koymaktan da geri durmuyorum.

Pek çok okur, sevdiğim kitaplar üzerine yazdığımı düşünüyor, böyle düşünenler, yazılarımı okuyor olamaz, çünkü kimileri var ki, kalem oynattığım yayınları izleme inceliği bile gösteremeyip salt kitapları üzerine yazıp yazmadığımı öğrenmeye kalkıyorlar utanmadan.

Oysa gerek sevdiğim kitaplara gerekse farklı nedenlere bağlı iyi olmadığını düşündüğüm kitaplara eşit uzaklıkta yaklaşan biriyim ben. Haa, ben böyle düşünüyorumdur da yansıtamıyorum veya bunu başaramıyorumdur, bu başka. Yazarını da sevmem gerekmez, arkadaşım veya hoşlanmadığım biri olması da durumu değiştirmez. Okumuş da üzerine yazmaya karar vermişsem geçerim masama, o kadar. Söyleyeceklerim de kitaba yöneliktir hep. Yazarın düşüncesi, dünya görüşü, yaşam anlayışı bana uysun uymasın, salt yapıta bakarım, bu yeter çünkü, kitabın ötesine geçmem.

Ataç, özellikle şiirde ilk ürünlerle ilgili “zar atmak”tan söz ederdi, “Zarımı falan şair için atıyorum,” derdi sözgelimi, sonradan dalga geçerek bir iki Fethi Naci Agam da kullanmıştı onun bu deyişini Ataç’ı da anarak.

O güzel insanlar öyle biçimlendirdiler ki yazınımızı, dönüp dönüp yeniden okurken, yazınsal coşkuları, kendilerini yazına verişleri ve kendi gerçekliklerine yazında kavuşuyor oluşları derinden etkiliyor bugün beni.

Yeter ki ilk kitabını yayımlayan yazarlar da ayırdına varsın bu güzelliğin.