SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Kahraman Yazar Robot Yazara Karşı…

Kahraman Yazar Robot Yazara Karşı…
M.Sadık Aslankara
(6.12.2018 YAZISIDIR.)

Karikatür altyazısı: Tayfun Akgül karikatürü: Herkese Bilim Teknoloji dergisi Sayı. 135, 26 Ekim 2018
Tayfun Akgül karikatürü: Herkese Bilim Teknoloji dergisi Sayı. 135, 26 Ekim 2018

Öyle bir evreye geldik ki, insanlık tarihinin “yapay zekâ”, “robot” döneminde yaşıyoruz artık, bu olgu öylesine apaçık.

Gelin önce şu haberi okuyalım birlikte:

“‘Edmond de Belamy’nin Portresi’ adı verilen ve yapay zekâ tarafından üretilen eser, Christie’s müzayede evince New York’ta açık artırmaya sunuldu. Karanlık ve esrarengiz bir ortamda beyaz yakalı, yüzü belirsiz bir adamın tasvir edildiği portre müzayedede 432 bin dolara satıldı. Tuval üzerine baskı olarak üretilen eser, Paris merkezli Fransız sanat topluluğu Obvious tarafından yapıldı. ‘Edmond de Belamy’nin Portresi’, 14. ve 20.yüzyıllar arasında yapılan 15 bin portrenin yer aldığı bir veri seti ve algoritma kullanılarak yapay zekâ tarafından üretildi.” (Cumhuriyet, 27.10.2018)

Yukarıdaki haberden hareketle “algoritma kullanılarak” yapay zekânın önüne eğer on beş bin öykü-romandan oluşan “bir veri seti” konulsaydı, bundan nasıl bir anlatı çıkarırdı acaba yapay zekâ sayın baybayan yazar?

Şapkamızı önümüze koyup düşünmemizde sayılamayacak yarar var bana kalırsa. İlk ağızda bunu, insanın engelleri aşması, pek çok güçlüğün altından kalkmak için bundan yararlanması, kimi tekniklerle buluşların önünün açılması türünde insana yakışan bir rahatlatma, kolaylaştırma kavrayışı rahat bir soluk alınmasına yol açıyor kuşkusuz. Bu bağlamda doğanın, bütün canlıların hizmetinde kullanılacak yapay zekânın insan aklının bir zaferi kabul etmemek mümkün mü?

Ne var ki yürüyen merdivenin, asansörün hizmete girmesiyle ayaklarını yürümekten alıkoyan, akıllı telefon, internet vb. teknik olanakların salt aklı tembelliğe iten yanlarından yararlanan bir yaklaşımın gide gide beyni düşünmekten alıkoymasına da şaşırmamak gerekecektir o zaman.

Kolaycılığa alışmanın sonu yok çünkü. İnsanoğlu, sömürgen varlık, çok çabuk alışıyor. Organları, örgenleri de öyle değil mi? Türkçede yaygın söyleyişe dönüşen, kimi insanların ekmek almaya bile otomobilleriyle gittiğini vurgulayan dile getiriş hiç mi ayna tutmuyor bize, nice alaysama da taşısa?

Yazarlığın yapay zekâya terk edildiği bir çağda, kuşku yok ki okurluk da yapay zekâya bırakılacaktır bütün bunları mutlulukla kucaklayan şu bizim muhteşem tembellik sultanımız zekâ sayesinde. Öyle ya, insanın doğal zekâsı niye okusun artık? Yazarlığını yapay zekânın, okurluğunu da yapay zekânın yaptığı bir okuma-yazma eylemi, insana yan gelip yatma fırsatı tanımaz mı? Bu, bizim tembellik sultanı doğal zekâmızın da hoşuna gitmez mi?

Toplumlar bir yapay zekâya gereksinim duymuşsa, kitleler artık bir aptal sürüsüne dönüşmeye koyulmuş demektir kısa süre içinde. Distopya halinde buna benzer durumların anlatıldığı yapıtların üzerinden bile neredeyse yüzyıla yakın zaman geçti. Bütün bu veriler, pek de desteksiz değil yani.

Güce taparlığın da yapay zekâyla birlikte yeniden insanlığı kuşatması size de ilginç gelmiyor mu?

Ya insanın, kendi zekâ işlevinin en azından bir bölümünü yapay zekâya ya da bir gücün zekâsına bırakmasındaki trajikliğe ne demeli?

Herkese Bilim Teknoloji dergisinin bilim çizeri Tayfun Akgül’ün ekteki karikatürü, gelinen aşamanın kara anlatı anlamında vardığı yabancılaştırma bağlamında alınabilir.

Evet, kolayla zor olan aynı arabaya koşulmuş ikizil bir güç. Bu çelişik gücün nasıl bir vektörel eğri çizeceğini ileride hep birlikte göreceğiz.